Muhammed Esad Erbili Hazretlerinin Hikmetli Sözleri

Abidevi Şahsiyetler

Muhammed Esad Erbili Hazretlerinin hikmetli sözlerinden bazılarını sizler için derledik.

“Amel ve ibadetten uzak bir îmânın ve sadece dil ile «inandım» demenin, insanı kurtarmaya yetmeyeceği âşikârdır.”[1]

[Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:

“İnsanlar imtihandan geçirilmeden, sadece «Îmân ettik» demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar? Andolsun ki Biz, onlardan evvelkileri de imtihan ettik. Elbette Allah, sâdık olanları da yalancıları da ortaya çıkaracaktır.” (el-Ankebût, 2-3)]

“Aslî ve yüce makâmından, yani bezm-i ezelden ayrılıp süflî cesedine inen ve tekrar tecerrüd zirvesine yükselmeye kâbiliyetli bulunan rûhânî latîfelerimiz, ancak murâkabelere devam etmekle terakkî edebilir.”[2]

Huşû, zikre ve tefekküre çokça devam ederek elde edilebilir.”[3]

“Cenâb-ı Hakk’ın büyük lûtuflarına ve yüce ihsanlarına nâil olmak için ihlâs ve muhabbet gibi bir vesîle, muhtaçlara hizmet gibi bir fazîlet tasavvur edilemez.”[4]

“Cenâb-ı Hak katında makbûl olan ilim, amel-i sâlihlerle tatbik edilen ve yaşanan bir ilimdir.”[5]

“İnsan için lâzım olan tek şey, Kâdir-i Mutlak olan Cenâb-ı Hakk’a kendini sevdirmekten ibârettir. İnsan, muhabbet devletine erdikten sonra dünyevî ve uhrevî nîmetlere nâil olacağı tabiîdir.”[6]

“Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz kendisine yapılan eziyetlere sabır ve tahammül gösterirdi. O’nun ümmeti de öyle olmalıdır.”[7]

“Zâhirimizi tezyîn etmek için Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in hassas ve temiz şerîatine, gönlümüzü temizlemek için de yine Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in koyduğu (kalbî) esaslara, yani tarîkat-i aliyyeye ittibâ etmek lâzımdır.”[8]

“Tarîkat, Cenâb-ı Hakk’a yaklaşmak maksadıyla sülûk edilen ibadet yoludur.”[9]

“Tarîkatlerin hangisi olursa olsun, hepsinin de esâsı ve temeli şerîat-i mutahharadır. Bir insan söz ve davranışlarını şer‘-i şerîf ile te’lif edemezse, onun tarîkatten feyz alması mümkün değildir. Zira o, doktorun verdiği ilâçları kullanmayan ve yasakladığı şeylere riâyet etmeyen bir hasta gibidir.”[10]

Öfke (gayz) ateşinin kıvılcımları, huzur harmanını yakıp kül eder ve bütün mahsulü mahveder. Bu sebeple hiçbir akıllı insan, kendini öfke iptilâsına dûçar kılmaz…

Derûnî hastalıklardan kurtulmak için öfkeyi yutmak lâzımdır! Her ne kadar yılanın zehrinden daha acı olsa da…”[11]

[Zira Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:

“O (takvâ sahipleri) ki bollukta da darlıkta da Allah için infâk ederler; öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah da (bu şekilde bütün hâl ve ibadetlerinde) ihsan sahibi olanları sever.” (Âl-i İmrân, 134)]

“Hak uğrunda seni ayıplayan olursa buna aldırma! Zira bal toplayan için arı iğnesi nedir ki?”[12]

“Aşk gülistânının yolunda dikenden korkulmaz! Ben her dikenin üstünden yüzlerce gonca toplarım!”[13]

“Dervişlik bostanında ıztıraptan zevk alırım. Yastığımı dikenden yaparsam rüyamda Gül’ü görürüm!”[14]

“Altın ve gümüş muhabbetine esir olursan, ayarın bakırdan daha aşağı olur. Demir parçası gibi cevhersiz de olsan, kara bir taş veya mermer de olsan, bir gönül ehline erişirsen mücevher olursun!”[15]

“En büyük gâye, âhiret saâdet ve selâmetidir. Bin sene yaşayan ve birçok hazineye mâlik olan bir kişi bile, ölümden sonra, dünyadaki hâllerini yalnız bir rüya makâmında telâkkî eder. Ebedî kalacağı hâneyi îmar ve tenvir etmeye muvaffak olamamışsa, devamlı âh-vâh eder, vâveylâ koparır, büyük bir pişmanlıkla feryâd ü figân eder. Cenâb-ı Hak cümlemizi (kâmil bir îmân ile ebediyet yurdumuzun îmârına) muvaffak buyursun! Dünya muhabbetinin zerresini bile nasîb etmesin! Âmîn!”[16]

ESAD ERBİLİ HAZRETLERİNİN HİKMETLİ SÖZLERİNDEN

Muhammed Esʼad Erbilî Hazretlerinin hikmetli sözlerinden... [Video 2 dk. 20 sn.]

Muhammed Esʼad Erbilî Hazretleri, talebelerinden birine yazdığı mektupta şöyle ifadesi var:

“Cenâb-ı Hak, (oğlum) kalp gözünüzü nurlandırsın! Nasıl ki gül yaprağının her noktasında gülsuyu mevcut ise, aynen onun gibi sizin kıymetli vücudunuzun her zerresini de muhabbet ve dâimî zikrin hoş kokusuyla güzelleştirsin!..”

Yine devam ediyor:

“Aşk gülistânının yolunda dikenden korkulmaz!..”

(Aşk gülistânının yolunda dikenden, yani iptilâlardan korkulmaz!)

“…Ben her dikenin üstünden yüzlerce gonca toplarım!”

(Yani her iptilâya sabrederek mâneviyat goncalarını toplarım.)

“Dervişlik bostanında ıztıraptan zevk alırım. Yastığımı dikenden yaparsam rüyamda Gül’ü görürüm!”

فَاِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْرًا اِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْرًا

(“Elbette zorluğun yanında bir kolaylık vardır. Gerçekten, zorlukla beraber bir kolaylık daha vardır.” [el-İnşirah, 5-6]) Her zorluktan sonra kolaylık gelir, huzur hâli gelir.

Yine buyuruyor Esʼad Erbilî Hazretleri:

“Allah katında kulların mahrûmiyetine sebep olan günahların birisi hattâ birincisi, kendinde bir varlık görmek, yani enâniyettir.”

Dâimâ “Sen yâ Rabbi!” diyecek.

Âyette:

فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَاسْتَغْفِرْهُ

(“Rabbini hamd ile tesbîh et ve Oʼndan mağfiret dile.” [en-Nasr, 3]) buyruluyor.

Muvaffak oldun, Cenâb-ı Hakkʼı hamd ile tesbih edeceksin. Yine Cenâb-ı Hakkʼın seni bu gafletine karşı verdiği bu nîmet için, gafletinden dolayı istiğfâr edeceksin.

Yine Esʼad Erbilî Hazretleri buyuruyor, bir misal veriyor, dünyadan ukbâya geçiş hâline:

“Kiracıların bir evden diğerine taşınırken bütün eşyâlarını beraberlerinde götürüp, sevdikleri mallardan hiçbir şeyi bırakmadıkları mâlûmdur. (Hiçbir eşya bırakmaz, bütün malını taşır.) Hâl böyle iken, insanların, her şeye muhtaç oldukları kabir evine giderken sevdikleri eşyâlarından kısmen olsun bir şeyi beraberlerinde götürmemeleri (onu dünyada bırakmaları, yani infâk edip kendilerinden önce âhirete göndermemeleri), gerçekten hayret verici, ne hazin bir şeydir.” buyuruyor.

DİPNOTLAR

[1] M. Es‘ad Efendi, a.g.e, s. 13, no: 4.

[2] M. Es‘ad Efendi, a.g.e, s. 42-43, no: 17.

[3] M. Es‘ad Efendi, a.g.e, s. 95-96, no: 64.

[4] M. Es‘ad Efendi, a.g.e, s. 77, no: 47.

[5] M. Es‘ad Efendi, a.g.e, s. 95, no: 64.

[6] M. Es‘ad Efendi, a.g.e, s. 145, no: 117.

[7] M. Es‘ad Efendi, a.g.e, s. 129, no: 101.

[8] M. Es‘ad Efendi, a.g.e, s. 86, no: 55.

[9] M. Es‘ad Efendi, er-Risâle, s. 4.

[10] M. Es‘ad Efendi, Mektûbât, s. 159, no: 132.

[11] M. Es‘ad Efendi, Dîvân, s. 72.

[12] M. Es‘ad Efendi, a.g.e, s. 95.

[13] M. Es‘ad Efendi, a.g.e, s. 94.

[14] M. Es‘ad Efendi, a.g.e, s. 96.

[15] M. Es‘ad Efendi, a.g.e, s. 109.

[16] M. Es‘ad Efendi’nin Bahriye Binbaşılarından Edhem Efendi’ye yazdığı, neşredilmemiş bir mektubundan.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altın Silsile, Erkam Yayınları