Modernist ve Müsteşriklerden İthal Edilen Din Anlayışı

İSLAM

Dînî tahsilde, modernist ve müsteşriklerden ithal edilen din anlayışı nedir? Dini eğitim konusunda nelere dikkat etmeliyiz?

Yegâne hak din olan İslâm mükemmeldir. Mükemmelin ise, kendisinden aşağıda olana ihtiyacı yoktur. Yani İslâm, hiçbir beşerî sistemden veya tahrife uğramış dinden, herhangi bir proteze muhtaç değildir.

Toplumun dînî hususlardaki bilgisizliğini istismâr ederek; ekranlara doluşan, din husûsunda ileri geri konuşan, bu dalâletleri, bu inhirafları ve sapmışlıkları dile getirenler, İslâm’ın temel sâbiteleri hakkında şüphe atmaya çalışanlar, müsteşriklerin fikirlerini kendi fikirleri gibi pazarlayanlar maalesef, saf zihinleri iğfâl edebilmektedir.

Mezhebe tâbî olmayacaksa, hadîs-i şeriflere güvenmeyecekse, Kur’ân’ın da bugünü bağlamadığını kabul edecekse, geriye ne kalır?

Elbette deizm gibi maskeli inkâr taktikleri kalır. Bunlar İslâm’ın temellerini tahrip etme tuzağıdır.

Nitekim; ülkemizde reformist, modernist ilâhiyatçı denilince ilk akla gelen bir şahsın, deizmi terviç etmek için yazdığı, husûsî bir kitabının olması da tesadüf değildir. Yine 2018’de kurulan Deizm Derneği’nin broşüründe; bu ilâhiyatçı ile birlikte, bir başka, Sünnet’i reddeden ilâhiyatçıya da teşekkür edilmektedir.

Bize düşen; deizmin asla ve kat‘â makbul bir îmân olmayacağını, her şeyiyle yabancı ve câhiliyye mahsûlü olan bu anlayışın, diğer inkâr çeşitlerinden, şirkten, ateizmden vs. bir farkı olmadığını ortaya koymaktır.

Yine bize düşen vazife; îmânın ehemmiyetini insanımıza anlatmaktır. Îman; gönül kandilinin ışığına benzetilirse, onu böyle sert küfür cereyanlarının söndürmesinden korumak için bir fânus lâzımdır.

O fânus da;

  • İnandığını yaşamaktır.
  • Haramlardan uzak durmaktır.
  • Sâlih amellerdir, istikamettir, takvâdır.
  • Sâlihlerle ve sâdıklarla beraberliktir.

Çünkü;

“İnandığı gibi yaşamayanlar, yaşadığı gibi inanmaya başlarlar.”

Çünkü İmâm-ı Şâfiî’nin îkaz buyurduğu gibi;

“Kendini hak ile meşgul etmezsen, bâtıl seni işgal eder.”

Gençler arasında yayıldığı söylenen bu; «Ben deistim! Ben modernistim!» gibi lâkırdıların mühim bir kısmı, şuursuzca bir özentiden ve dış dünyayı kuru kuruya taklitten kaynaklanmaktadır.

Maalesef günümüzde; üniversite gençliğinin ortamları, bu tarz mikropların üremesine çok müsait hâle gelmiştir. Bunun da çaresi için «Gerçek Tahsil»in ne olduğunu tekrar düşünmek lâzımdır.

Anne-babalar, tahsile diye evlâtlarını böyle mikroplu ortamlara kendi elleriyle göndermektedirler.

Yüksek tahsil ortamlarında 2 tehlike vardır:

Yabancılaşmış ve nefsâniyet zebûnu olmuş bir hâlde, gaflet ve dalâlet içinde yaşayışlar; kadın-erkek ihtilâtları; fikrî ve amelî inhiraflar... Şahsiyet ve karakter hercümerçleri...

Bunlardan kalbi korumak zarûrîdir.

İmâm-ı Gazâlî Hazretleri’nin buyurduğu gibi; fâsıklar ve gafillerle zâhirî beraberlik, zamanla zihnî beraberliğe, zihnî beraberlik de bir müddet sonra kalbî beraberliğe dönüşür. Bu ise, insanın adım adım helâke sürüklenmesi demektir. Nitekim Nûh -aleyhisselâm-’ın ikinci karısı ve Lût -aleyhisselâm-’ın karısı bu sebeple cehenneme dûçâr olmuşlardır.

Peygamber Efendimiz, Semûd Kavmi’nin asırlar önce azâba uğramış enkazından geçerken ashâbını îkaz buyurdu:

“–Hızlı ve hüzünlü geçin, su almayın, aldığınızı dökün!” (Bkz. Buhârî, Enbiyâ, 17)

Bugün sabah-akşam ekranlardan, telefonlardan, televizyonlardan ve kirli sokaklardan ehl-i küfrün neşriyâtını seyreden, propagandalarına mâruz kalan insanımızın hâlini bir düşünelim.

Eğer eğitim, tâlim ve tedrisat gayretlerimizi bırakırsak; emr-i bi’l-mâruf, nehy-i ani’l-münker çalışmalarımızı hakkıyla gerçekleştirmezsek; bizim evlâtlarımız başkalarının olur. Âyette şeytanın evlâtlara ortak olacağı ifade ediliyor. Biyolojik anne babası olmak bir şey ifade etmiyor. Onu şeytan emziriyorsa, ehl-i küfür besliyorsa, onların evlâdı oluyor.

Bunlara çok dikkat etmemiz lâzım.

  • Dînî tahsilde ise; modernist ve müsteşriklerden ithal edilen bozuk anlayışlara karşı evlâtlarımız, sahih bir dînî tahsil ile buluşturulmalıdır.

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellemEfendimiz, Abdullah bin Ömer -radıyallâhu anhumâ’ya şöyle buyurmuştur:

“–Ey İbn-i Ömer!

Dînine iyi sarıl, dînine iyi sarıl! Zira o senin hem etin hem kanındır.

Dînini kimden öğrendiğine iyi dikkat et! Dînî ilimleri ve hükümleri, istikamet ehli âlimlerden al, sağa-sola meyledenlerden alma!” (Hatîb el-Bağdâdî, el-Kifâye fî İlmi’r-Rivâye, el-Medînetü’l-Münevvere, el-Mektebetü’l-İlmiyye, s. 121)

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Yüzakı Yayıncılık, Aklın Cinneti DEİZM