Modern Câhiliyeden Kurtuluş Yolu

İSLAM VE İHSAN

Cahiliye dönemi nasıl bitti veya sona erdi? Bugün her tonu gözümüzün önünde uzayıp giden modern cahiliyeden kurtuluş yolunu, Ömer Faruk Demireşik yazdı.

Eylül ayı itibariyle, Safer ayının bittiği ve Allah Rasûlü sallâllâhu aleyhi ve sellem Efendimiz’in dünyayı teşrif ettiği Rebîülevvel ayına girmiş olacağız.

GÖKTEKİ YILDIZLAR GİBİ

Rebîülevvel ayı, Mevlid-i Nebî’nin bulunduğu ay… Peygamber Efendimiz sallâllâhu aleyhi ve sellem, kıyamet sabahına kadar batmayan güneşimiz, bizi hidâyete ve Rabbimiz’e ulaştıracak rehberimiz… O’nun sözleri, davranışları, tavır ve hissiyâtıyla olgunlaşıp kemâle eren ashâb-ı kiram da bu fânî hayat yolculuğumuzda bizlere doğru yolu ve yönü gösteren, âdeta gökteki yıldızlar…

CAHİLİYE DÖNEMİ NASIL SONA ERDİ?

Peygamber Efendimiz sallâllâhu aleyhi ve sellem her câhiliye toplumu gibi, “güçlünün aynı zamanda haklı” görüldüğü; zayıfın, garibin, kimsesizin hor ve hakir sayıldığı bir toplumda dünyaya gelmişti. Bu toplumda kadınlar, yaşlılar, çocuklar, yetimler, engelliler ve başka bir topluluktan oraya gelip yaşamakta olan “yabancılar” (!); “malları ve evlâtlarının çokluğu ile gururlanan” zengin iktidar tarafından “insan olarak görülmediği”, beden, mal-mülk ve her türlü varlığının sadece “istismar edildiği” birer zavallı idiler. Bu, bozulmamış insan fıtrat ve vicdanının uzun süre görmeye tahammül edemeyeceği bir manzara idi. Lâkin bu düzeni tek başına bir beşer değiştiremezdi.

İşte Allah Teâlâ, Rasûlü’nü böyle bir ortamda seçti. O’na “vahiy” emanetini yükledi. O’nu en güzel şekilde terbiye etti ve O’nu insanlığı ihyâ ve terbiyeye memur etti.

Yirmi üç yıl gibi kısa bir zamanda, Allah Rasûlü sallâllâhu aleyhi ve sellem, zorbalık ve iktidar ile perçinlenmiş bu câhiliye nizâmını alt üst etti ve taşlaşmış kalplerden sebil gibi merhamet pınarları fışkırttı. Kölesini kesip doğrarken acı hissetmeyen bu taş kalpli insanlar, hesap korkusunu hatırlatan tek bir sözle hüngür hüngür ağlamaya başladılar. Yufka yürekli, gariplerle oturup kalkan, toplumun en zayıf kesimlerini kendine zimmetli gören, dert edinen şefkat deryalarına dönüştüler.

MODERN CAHİLİYEDEN KURTULUŞ YOLU

Bugün de câhiliyenin her tonu gözümüzün önünde uzayıp gidiyor. Bir tarafta insan nesline düşman olanlar; bunun için insanların yediğini-içtiğini zehirleyenler, insanların çoğalmaması için olağan üstü tedbirler(!) alanlar varken, diğer taraftan insanı insan yapan îmâna, ahlâka, âileye ve her türlü fazîlete savaş açanlar var.

İnsan, ailede doğar, büyür, kendini bulur. Ailede sever, sevilir, emniyet ve huzura kavuşur. Ailede o toplumun örfünü, âdetini, gelenek ve göreneklerini öğrenir. Ailede anne sütüyle birlikte ilk îman neşvesini tadar; gözünü açtığında namaz kılanları, oruç tutanları görür. Ailede anneyi-babayı, bunların arasındaki sevgi, saygı ve dayanışmayı hissederek rûhu şekillenir, kıvama gelir.

Fakat eğer ortada bir aile kalmamışsa… Eğer anne-baba, birbirine dost ve yardımcı olmak yerine, birbirinin kuyusunu kazan birer düşmana dönüşmüşse… Evlilik, bir külfet ve başlı başına bir eziyete dönüşmüşse… Hattâ daha ötesinde erkek, erkek olmaktan çıkmış; kadın, kadın olduğuna pişman olmuşsa… Artık yuva kurma idealinden ziyade, herkesin kendi/ferdî “gerçek ve ihtiyaçlarıyla baş başa kaldığı” tek tek insanlardan oluşan, bağları çözülmüş bir toplum olmaya doğru gidiyorsak…

Bizi “tek bir kişi” hâline getiren eller; o tek kişiyi de hormonlarla, ilaç-aşı ve genetiği oynanmış gıdalarla, küresel bilgi ve algı kanallarıyla durmadan başkalaştırıyorsa…

Kısacası, insan, insan olmaktan çıkıyorsa; tekrar ve yeniden vahyin pınarına koşmamız gerekiyor demektir. Bizi yok etmeye çalışanlara inat; tekrar ve yeniden nübüvvet nûruyla yolumuzu bulmamız, Allah Rasûlü sallâllâhu aleyhi ve sellem’in hayat veren Sünnet-i Seniyyesi’ne müracaat etmemiz gerekiyor demektir. Hem de her şey için çok geç olmadan…

Kaynak: Ömer Faruk Demireşik, Altınoluk Dergisi, Sayı: 451