Mevlânâ'ya Göre Dünyayı Terk Etmenin Basamakları

İbadet Hayatımız

Dünya tam mânâsıyla terk edilmeden Allah aşkı başlamaz gönülde... Olan da yalancı bahar gibidir. Hazret-i Mevlânâ dünyayı terk etmenin üç basamağını açıklıyor.

Hazret-i Mevlânâ, Şems’teki Allah aşkını görünce vurgun yemişe döner. Onun aynasında Cenâb-ı Hakk’ı seyretmek bile onu sarhoş ederken aynı aşka kendisi de ulaşmak ister.

“-O zaman, bana teslim olup, ben ne dersem onu yapacaksın.” şartını koşan Şems’e teslim olur.

“-Dünya denilen şey, iç içe geçmiş aşk derecesinde nefsin bağlandıklarıdır. «Nefsânî arzulara, (özellikle) kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, salma atlara, sağmal hayvanlara ve ekinlere karşı aşırı düşkünlük, insanlara çekici kılındı. Hâlbuki bunlar dünya hayatının geçici menfaatleridir. Oysa varılacak yerin (ebedî hayatın) bütün güzellikleri Allah katındadır.» (Âl-i İmrân, 14) Dünya yükü denilen nefsin kenetlendiği her ne var ise, hepsini birer birer ve şuurlu bir teslimiyetle terk edeceksin.” der Şems...

Dünya tam mânâsıyla terk edilmeden Allah aşkı başlamaz gönülde... Olan da yalancı bahar gibidir.

BİRİNCİ BASAMAK: MAKAM HIRSI VE SERVET MUHABBETİNİ TERK

Dünyayı terkin birinci basamağı, “makam hırsını ve servet muhabbetini terk”tir. Mal, mevkî, kariyer, büyük adam olma, zengin olma arzuları yok edilecektir. Şems, Hazret-i Mevlânâ’yı medreseye göndermez. Hocalık yaptırmaz. Devlet erkânı ile görüştürmez. Onlar gelirse kabul ettirmez.

İKİNCİ BASAMAK: EVLATTAN VE İRŞATTAN TERK

İkinci basamak, “evlâttan ve irşattan terk”tir. Evlâttan geçme, gönül yakısıdır; irşattan geçme ise akıl yakısı… Evlat, Allâh’ındır. İlim, eğitim, kariyer ise; aklını pek beğenip kişiyi kibre sürükler. Hazret-i Mevlânâ, uzun bir süre âilesini ihmal eder, çocuklarına düşkünlüğü değişir. Şems, Mevlânâ’nın bütün kitaplarını havuza atar.

ÜÇÜNCÜ BASAMAK: HAYALLER VE HATIRALARDAN TERK

Üçüncü basamak “hayaller ve hâtıralardan terk”tir. Kurduğu bütün hayallerden vazgeçecek, acı-tatlı her ne hâtıra var ise, babası Bahaeddin Veled ile hocası Burhaneddin Tirmizî ile geçirdiği hâtıralar da dâhil, hepsini terk edecektir. Bunlarla hedeflenen, kişinin şuurundaki çokluk resminin silinip sadece Cenâb-ı Hakk’ın kalmasıdır. Kişi, şuurlu ve tam bir teslimiyet içinde gönlündeki arzu sebepleri olan bu durumları terk ettikçe Allâh’a yakınlaşmaya başlar. Mevlânâ’nın gözünde evlâdın, çamura atılan bir altından; ilmin ise sahte bir şöhret ve devletten farkı kalmamıştır. Hayalleri ise o kadar çoktur ki, inanamaz...

SON BASAMAK DUYGULARI TERK ETMEK

Nihayet dünyayı terkin son basamağı, “duyguları terk”tir. Artık bu bir zirvedir ve mâneviyat değiştirmedir. Ölüm ve hayat birdir ve bedene hiçbir bağlılık kalmaz. Acılara yanmaz, sevinilen şeylere de sevinmez. Duyguları öldürmek, kişiyi varlık kâbusundan kurtarır. Aradan herkes çıkmış ve Cenâb-ı Hak ile baş başa kalmıştır, aşk bütün varlığı ile başlar. Dünyadan boşalmayan kaba, ukbâ dolmaz imiş...

Dünyaya dâir bütün düşkün olduğumuz şeyler bizlere acı verir. Çünkü nihayetinde ayrılık vardır. Ne gariptir ki, dünya hayatına bağlı kalmak, kişiyi bir başka çıkmaza daha sürükler. O ise geçmişi düşünüp kederlenmek, geleceği düşünüp endişelenmek... Keder ve endişe de dünya sevgisinin alâmetlerindendir. En kötüsü de dünyaya düşkünlük, kişiyi aslî vazifelerinden uzaklaştırdığı için kişinin âhiretini berbât eder. Cenâb-ı Hak:

“Huzurumuza çıkacaklarını ümit etmeyen, dünya hayatına râzı olup onunla mutmain olanlar, âyetlerimizden gâfil olanlar yok mu; işte onların kazanmakta oldukları günahlar yüzünden varacakları yer, ateştir!” (Yûnus, 7-8) buyurmuştur.

Fudayl bin Iyaz -rahmetullâhi aleyh-:

“-Dünya altın da olsa fânî, âhiret toprak da olsa bâkîdir. Bâkî olan çömlek, fânî olan altına tercih edilir. Lâkin biz aksini yapıyoruz!” buyurur.

Dolayısıyla, insanın elemlerden, hüzünlerden kurtulacağı, sâfî lezzet ve nîmetlere kavuşacağı tek âlem, sonsuz olan, âhiret hayatıdır.

Dipnot: Dünyayı terk hususunda, Nurettin Topçu’nun “Tasavvufun Merhaleleri ve Hz. Mevlânâ” isimli makalesinden faydalanılmıştır.

Kaynak: Fatma Hâle Sağım, Şebnem Dergisi, 144. Sayı