Meryem Suresi 59. Ayet Uyarıyor 60 Müjdeliyor

KUR’ÂNIMIZ

Meryem suresi 59. ve 60. ayetleri hangi konuda uyarıyor ve nasıl müjdeliyor? İşte ayetler ve tefsirleri...

Meryem suresi 59: “Onlardan sonra, namazı zayi eden, şehvet ve dünyevî tutkularının peşine düşen bir nesil geldi. Onlar bu tutumlarından ötürü büyük bir azaba çarptırılacaklardır.”

Meryem suresi 60: “Ancak tövbe edip inanan ve salih amel işleyenler başka. Onlar cennete, Rahmân’ın, kullarına gıyaben vaad ettiği “Adn” cennetlerine girecekler ve hiçbir haksızlığa uğratılmayacaklardır. Şüphesiz O’nun va’di kesinlikle gerçekleşir.”

59. AYET TEFSİRİ

خَلْفٌ (half), arka demektir. Kişinin ardından gelen kimselere “half” denir. Kelime lâmın fethasıyla خَلَفٌ (halef) diye okunduğunda, kişinin ardından gelen kimselerin hayırlı insanlar olduğunu; burada olduğu gibi lâmın sukûnuyla خَلْفٌ “half” diye okunduğunda ardından gelenlerin kötü insanlar olduğunu belirtir. İşte yüksek bir ahlâkî kemâle ve şerefe sahip peygamberlerin ardından böyle hayırsız nesiller gelmiş, bunlar namazı terk etmişlerdir. Bundan maksat onların dinin emirlerine uymayı ve yasaklarından kaçınmayı terk etmiş olmalarıdır. Kulluğun en önemli alameti ve şiarı olması itibariyle burada özellikle namaz söz konusu edilmiştir. Dolayısıyla onlar namaz başta olmak üzere dinî buyrukları hiçe sayınca bütünüyle şehvetlerinin, nefsânî arzularının peşine düşmüşlerdir. Zaten hakkın ve doğrunun dışındaki her şeyin bâtıl olduğunda şüphe yoktur.

Âyette geçen  اَلْغَيُّ(gayy), kelime olarak “hüsran ve şer” mânasına gelir. İşte bu kişiler, dünyadaki kötülük ve azgınlıklarına mukâbil büyük bir cezaya çarptırılacaklardır. Abdullah b. Mesûd (r.a.) “gayy”ın, cehennemde yiyecekleri son derece pis çok derin bir vâdi olduğunu söyler. Bir başka rivayette de orada kan ve irin aktığı haber verilir. (Taberî, Câmi‘u’l-beyân, XVI, 126-127) (Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri)

60. AYET TEFSİRİ

Küfür, şirk, azgınlık ve her türlü günahı bırakıp Allah’a yönelerek imanını kemâle erdirenler ve kâmil bir imanın alameti olarak sâlih ameller, hayırlı ve güzel işler yapanlar Adn cennetleriyle mükâfatlandırılacaklardır. Akla hayale gelmeyen nimetlerle dolu o cennetlerin burada şu özelliklerine dikkat çekilir:

    Allah o cennetleri mü’minlere görmedikleri halde va’detmektedir. Yani dünyada iken onların görülmesi imkânsızdır. Ancak insanlar, bunların varlığına iman etmekle mesuldür. Fakat, madem ki Allah va’dediyor, o şüphesiz gerçekleşecektir.

    Cennete girenler orada asla boş, faydasız, mânasız sözler işitmeyeceklerdir. Cennette sadece “Selâm” sözünü işiteceklerdir. Orada Allah’ın ve meleklerin cennetliklere selâmı olacak; mü’minler de birbirlerine hep selâmla mukâbele edeceklerdir. Cennet tam bir huzur, barış, selâmet ve emniyet diyârı olacaktır. Zaten cennetin bir ismi de دَارُ السَّلَامِ (Dâru’s-Selâm)dır. (bk. Yûnus 10/25)

    Cennetliklere yiyecekleri bir sabah bir de akşam olmak üzere iki öğün ikram edilecektir. Orada dünyada olduğu gibi sabah ve akşam olmayacağına göre, yani bu iki zaman arasındaki süre kadar fasılalarla yiyecekleri verilecektir. Bu ifade cennetliklerin hallerinin oldukça mûtedil olduğunu haber vermektedir. Ancak, “sabah akşam” ifadesiyle “devamlılık” kastedilmiş olması da mümkündür. Buna göre onların orada devamlı olarak rızıklandırılacakları anlaşılır. Nitekim bir âyet-i kerîmede cennet nimetleri: “Eksilip tükenmeyen ve onlardan aslâ esirgenmeyen” (Vâkıa 56/33) olarak tavsif edilir.

- Cennete ancak takvâ sahibi olanlar; Allah’tan korkan, günahlardan sakınan, temiz ve günahsız insanlar girecektir. Bu sebeple, cennet taliplerinin dünyada günahlardan uzak bir hayat yaşamaları, günahları varsa onların affı için Yüce Allah’a istiğfar etmeleri lazımdır.

Bâyezîd-i Bistâmî (k.s.) der ki:

“Lâ ilâhe illallah cennetin anahtarıdır. Fakat şu bir gerçektir ki dişleri olmayan anahtar kapıyı açmaz. Bu bakımdan cennetin anahtarı olan kelime-i tevhidin dişleri şunlardır:

  Yalandan ve gıybetten arınmış bir dil,

  Hîle ve hainlikten arınmış bir kalp,

  Haram ve şüpheli şeylerden temizlenmiş bir mide,

  Bid‘at ve nefsânî arzulardan arındırılmış bir amel.” (el-Hadâiku’l Verdiyye, s. 431)

Müslüman, kendini cennete ulaştıracak bu yollarda ilerlerken tüm zorluklara sabırla göğüs germeli, Allah’tan beklediği bir yardım istediği zaman ulaşmayınca aceleci davranmamalı, hemen ilâhî yardımı getirecek meleklerin yolunu gözlememelidir. Çünkü meleklerin kime, ne zaman ve nerede yardıma geleceğine karar verecek olan sadece Allah Teâlâ’dır. (Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri)