Merhamet Sahibi Olmanın Fazileti

MERHAMET

Merhamet, rahmet gibi vasıflar kalbe nasıl yansır? Merhamet sahibi olmanın fazileti nedir? Merhamet bulunan kalbin beşere ve mahlûkata karşı tezahürleri nelerdir? Peygamberimizden (s.a.v), sahabilerden ve Allah (c.c) dostlarından rahmet ve merhamet tezahürleri...

Mü’min; Hâlık’ın rahmet nazarıyla bütün mahlûkâta bakış tarzı kazanacak.

  • Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“–O bedevîyi bana getirin, ancak yumuşak davranın, onu korkutmayın!» buyurdu.

Bedevî yanına geldiğinde:

«–Ey bedevî! Yumuşak bir şekilde ve tatlılıkla sallayarak yaprakları dök, vurup kırarak değil!» buyurdular. (Bkz. İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Gâbe, VI, 351)

  • Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh- kölesiyle Şam’a girerken:

“−Sıra sana geldi, haydi deveme sen bin!” demişti. Kölesi ise:

“−Yâ halife! Beni halife zannederler.” diyerek itiraz eti. Demek ki giysileri de aynı. Hazret-i Ömer ise “sıra sana geldi” diyerek köleyi deveye bindirdi, kendisi yaya olarak Şam’a girdi.

Bu davranışıyla Hazret-i Ömer âdeta;

“Allah indinde seninle benim aramda bir fark yok.” demiş oluyordu. Yegâne fark:

اِنَّ اَكْرَمَكُمْ عِنْدَ اللّٰهِ اَتْقٰيكُمْ

“…Muhakkak ki Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır…” (el-Hucurât, 13)

Mü’minin rûhu merhametle yoğrulacak. Rûhundan rahmet taşıracak. Merhametten nasipsiz bir insana dahî merhametle muâmele edecek, onun ebedî âkıbetini düşünerek ona acıyacak. Mücrime bile, yaralı bir kuş gibi muâmele edecek. Günaha olan nefreti, günahkâra yansıtmayacak.

  • Muhyiddîn ibn-i Arabî Hazretleri:

“Allâh’ın kullarına, şefkat ve merhametle muâmele et. Merhamet ve şefkatini bütün canlılara ve mahlûkâta bolca yay ve sakın ola ki; «Bu ottur, cansızdır, faydası yoktur.» deme! Bilâkis, senin idrâkinin ötesinde, onların pek çok faydası ve hayrı vardır. Yaratılmışı, bulunduğu hâl üzere bırak ve ona Yaratıcı’nın merhametiyle merhamet et!” buyuruyor.

Bir bedevî, hayvanlarına yedirmek için elindeki sopayla bir ağacın dallarına vurarak yapraklarını dökmeye çalışıyordu.

  • Aziz Mahmud Hüdâyî Hazretleri, zikreden, yaş bir dalı koparamadı. Çünkü o dalın hâl lisânından anlıyordu.

Yine mü’min; yumuşak ve yufka gönüllü olacak. İncitmeyecek, incinmeyecek, affedecek. Aslâ kalp kırmayacak ve kimseden kırılmayacak.

  • Yunus Emre ne güzel ifade ediyor:

Gönül Çalab’ın tahtı,
Çalab gönüle baktı,
İki cihan bedbahtı,
Kim gönül yıkar ise!

  • İmâm-ı Rabbânî Hazretleri de diyor ki:

“Gönül/kalp, Allâh’ın komşusudur. (Kalp, nazargâh-ı ilâhîdir.) O’nun mukaddes Zâtʼına kalpten daha yakın bir şey yoktur. O hâlde ister mü’min olsun ister âsî, kalbe eziyet etmekten sakınınız! Çünkü komşu âsî de olsa himâye edilir. Aman bundan uzak du­run! Zira küfürden sonra, kalbe eziyet etmek kadar Allah Teâlâ’nın incinmesine sebep olan başka bir günah yoktur. Zira kalp, Cenâb-ı Hakk’a yaklaşabilen varlıkların en yakınıdır.”[1]

Cenâb-ı Hakk’ın tecellîsi kalbedir. Kelime-i tevhîd de, “Lâ ilâhe” ile başlıyor. Önce yanlışlıklar çıkacak kalpten. Kalp, dünyevî arzuların putperesti olmayacak. Sonra da “İllâllah” ile, kalp Cenâb-ı Hakk’ın cemâlî sıfatlarının mazharı olacak.

Rahmet insanı, yalnız kendini düşünen (hodgâm) insan olmayacak. Kardeşi için kendisinden ferâgat eden, îsar sahibi olacak.

Yani kalp, bir dergâh hâline gelecek. Ebû Saîd-i Ebu’l-Hayr’a ait olmasına rağmen, muhtemelen fikirlerine uygunluğu sebebiyle Hazret-i Mevlânâ’ya izâfe edilen bir rubâîde şöyle deniliyor:

بَازآ بَازآ هَرْ آنْچِه هَسْتِی بَازآ

گَرْ کَافِرُ و گَبْرُ و بُتْ پَرَسْتِی بَازآ

اِینْ دَرْگَهِ مَا دَرْگَهِ نَوْمِیدِی نِیسْتْ

صَدْ بَارْ اَگَرْ تَوْبَه شِکَسْتِی بَازآ

“Gel! Gel! Ne olursan ol, yine gel!

Kâfir, mecûsî veya putperest olsan da gel!

Bizim dergâhımız (olan İslâm) ümitsizlik dergâhı değildir.

Yüz kere tevbeni bozsan, yine de gel!”

Yani kalp, bir tâmirhâne olacak. Hazret; “dön” diyor, “geri dön, gel” diyor. Kimi çağırıyor? Mücrimleri çağırıyor, kâfirleri çağırıyor. “Burada îman neşvesini gör.” diyor. “Burada Hakk’ın tecellîlerini gör, ilâhî rahmeti gör.” diyor. “Tevbeni yüz kere bozmuş olsan yine de gel!” diyor.

Velhâsıl bu neyi gösteriyor? Mü’minin kalbi, bir dergâh olacak. O kalpte bir mahşer kaynayacak. Bütün insanların ve hayvanâtın derdi o gönülde olacak. İşte rahmet insanının fârikası…

Dipnot:

[1] İmâm-ı Rabbânî, Mektûbât, III, 326, no: 45.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Genç Dergisi, Yıl: 2019 Ay: Aralık Sayı: 159