Mahşerin Dilencileri Kimlerdir?

İbadet Hayatımız

Gönül namazı, tâdil-i erkân ve huşû içinde, gönlü Allâh’a vererek kılınan makbul namazdır. Hevâ ve hevesinin esiri, nefsânî arzularının kölesi oldukları için “gönül namazı” kılabilme şerefinden mahrum kalanlar, bu dünyada zevk u safâ içinde saltanat bile sürseler, Mahşer’in dilencileri olacaklardır.

Mevlânâ Hazretleri buyurur:

“Gönül namazı kılmayan, namaz ehli olmayan kimseyi; öfke rüzgârı, şehvet rüzgârı, hırs rüzgârı kapıp götürür.

Şehvete kul-köle olan kişi ise, Allah indinde, alınıp satılan kölelerden daha değersizdir.”

Gönül namazı, tâdil-i erkân ve huşû içinde, gönlü Allâh’a vererek kılınan makbul namazdır. Hevâ ve hevesinin esiri, nefsânî arzularının kölesi oldukları için “gönül namazı” kılabilme şerefinden mahrum kalanlar, bu dünyada zevk u safâ içinde saltanat bile sürseler, Mahşer’in dilencileri olacaklardır.

Buna mukâbil, Allah için nefsinin hevâ ve hevesini bertaraf ederek büyük bir azim, sebat ve istikrarla namazlarına devam edebilenler, bu dünyada fakr u zaruret içindeki bir köle gibi de yaşasalar, hakîkatte âhiret sultanları olacaklardır.

ALLAH KATINDA EN DEĞERLİ OLANLAR

Şu hâdise, bu hakîkati ne güzel îzah etmektedir:

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir gün Medîne-i Münevvere’deki çarşılardan birine uğramıştı. Çarşıda siyâhî bir köle[1] müzâyede ile satılıyordu. İslâm’la şereflenmiş olan bu köle:

“–Beni alacak olana bir şartım var.” diyordu. Alıcılardan biri:

“–Nedir o şart?” diye sordu. Köle:

“–Farz namazlarımı Rasûlullâh’ın arkasında kılmama mânî olmayacaksın.” dedi. Adam bu şartı kabul ederek köleyi satın aldı.

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- o köleyi hep farz namazlarda görürdü. Bir gün yine bakındı, fakat o köleyi göremedi. Kölenin efendisine:

“–Hizmetçin nerede?” diye sordu. Adam:

“–Ey Allâh’ın Rasûlü, o, hummâya yakalandı.” dedi. Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ashâbına:

“–Kalkın, onu ziyarete gidelim.” buyurdular.

Birlikte kalktılar ve şifâ dilemek için ziyaretinde bulundular. Peygamber Efendimiz birkaç gün sonra yine:

“–Hizmetçinin hâli nicedir?” diye sordular. Adam bu defa:

“–Ey Allâh’ın Rasûlü, onun ölümü yakındır.” cevabını verdi. Bunun üzerine Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- kalkıp o kölenin yanına gittiler. Bu sırada köle vefat etti. Onun techiz ve tekfinini Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz üstlendi ve götürüp defnetti.

Ashâb-ı kirâm, bu durumu bir hayli garipsediler. Muhâcirler:

“–Biz, vatanımızı, mallarımızı, âilelerimizi terk edip buraya geldik; hiçbirimiz Rasûlullah’tan şu kölenin gördüğü iltifâtı, hayatında, hastalığında ve ölümünde görmedi.” dediler. Ensâr:

“–Biz de Allah Rasûlü’nü misafir ettik, O’na yardımda bulunduk ve mallarımızla O’nu destekledik ama, Habeşli bir köleyi bize tercih etti.” dediler. Bunun üzerine şu âyet-i kerîme nâzil oldu:

“…Muhakkak ki Allah katında en değerli olanınız, O’ndan en çok korkanınızdır…” (el-Hucurât, 13) (Vâhidî, s. 411-412)

İşte zâhiren bir köle olan bu mü’mini, Allah ve Rasûlü’nün nezdinde bu derece kıymetli kılan; şüphesiz ki onun kalbindeki takvâ duygusu ve bilhassa namaza olan düşkünlüğüdür. Nitekim o, kendisi için dünyevî bir şey istememiş, yalnızca farz namazları Allah Rasûlü’nün ardında cemaatle kılma imkânından mahrum bırakılmamasını şart koşmuştu. Yani onu ilâhî ve nebevî iltifâta mazhar kılan meziyeti; Allah Rasûlü’yle beraber olma iştiyâkı ve namazı cemaatle edâ edebilme arzusuydu.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 2017 – Ekim, Sayı: 379, Sayfa: 032