Kuran'da Örnek Gösterilen Anne

Aile Hayatımız

Cenâb-ı Hak; Kur’ân-ı Kerim’de iffet ve hayâ âbidesi, sâliha bir hanım nümûnesi olarak Meryem Vâlidemiz’i takdim etmektedir. Hz. Meryem'in Kuran'da örnek gösterilen bir anne olmasının nedenleri...

Her büyük şahsiyetin ardında onu yetiştiren bir anne olduğu gibi, Meryem Vâlidemiz’in annesi de mühim bir ihlâs ve takvâ nümûnesidir. Cenâb-ı Hak; bir nevî, anne-babalar tarafından nasıl bir evlât yetiştirileceğinin müşahhas bir misâlini Meryem Vâlidemiz’in annesi Hanne Hatun’da bizlere sergilemiştir. Nitekim sâlih bir nesil yetiştirme gayretine misal teşkil eden o aile; yani Âl-i İmrân (İmrân Ailesi), Kur’ân-ı Kerim’de bir sûrenin adı olmakla da taltif edilmiştir.

Meryem Vâlidemiz’in annesi; henüz hâmile iken, karnındaki evlâdının derdine düşmüştü. Onu, erkek zannı ile de Beyt-i Makdis hizmetine adamıştı.

Esasen bu büyük bir takvâ tezâhürüydü. Zira;

➢ Evlâdının/ciğerpâresinin bir ibâdet neşvesi içinde sâlih veya sâliha bir kul olarak yetişmesini istemek,

➢ Kendilerine bir sadaka-i câriye ve hayru’l-halef olmasını dilemek,

➢ Bunun için onu yüreğinden kopararak Allah yoluna adamak, esasen büyük bir îman ve takvâ nişânesidir.

Nitekim Hazret-i Meryem’in annesi; murâd-ı ilâhî muktezâsınca, evlâdını kız olarak doğurmasına rağmen, yine de nezrinden dönmedi. Büyük bir kararlılıkla, Allâh’a verdiği ahdine vefâ gösterdi. Rabbine sığınıp O’na şöyle niyâz etti:

“Rabbim! … Kovulmuş şeytana karşı onu ve soyunu Sen’in korumanı diliyorum.” (Bkz. Âl-i İmrân, 36)

Cenâb-ı Hak da onun bu hâlis niyetle yaptığı adağını kabul buyurdu. Meryem Vâlidemiz’i güzel bir filiz gibi yetiştirdi.

Meryem Vâlidemiz; mescide hizmet ediyor, dâimâ ibâdetle meşgul oluyor, haramlardan uzak kalıyor, ırzını iffetle koruyordu.

Nihayet kendisine hiçbir beşer eli değmemesine rağmen mûcizevî şekilde, İsa -aleyhisselâm-’ı doğurarak en büyük peygamberlerden birinin annesi olma şerefine nâil oldu.

Cenâb-ı Hak, Kur’ân-ı Kerim’de 34 yerde onun ismini zikretti. İsa -aleyhisselâm-’dan bahsederken çok yerde «Meryem oğlu İsa» buyurarak Meryem Vâlidemiz’e büyük bir kıymet bahşetti…

Meryem Vâlidemiz’e Cenâb-ı Hak, büyük lütuflarda bulundu. İbâdetle meşgul iken ona, Allah katından kerâmeten meyveler ikrâm edilirdi.

Yine Hazret-i İsa’yı dünyaya getireceğinde; doğumu kolaylaştırması için, bir lütuf olarak bir su arkı meydana getirildi ve mevsimi olmadığı hâlde, ona taze hurmalar ikrâm edildi.

Babasız bir şekilde, mûcize olarak evlât dünyaya getirdiğinde; kendisine nâdanlar, sû-i zan ve iftira ile hücum ettiler. Cenâb-ı Hak, Hazret-i İsa’yı henüz beşikte iken mûcizevî olarak konuşturdu ve Hazret-i Meryem’in iffetini îlân etti.

Cenâb-ı Hak; Hazret-i Meryem’in namazda seviye kazanmasını arzu ederek, şöyle buyurur:

“Ey Meryem! Rabbine ibâdet et; secdeye kapan, (O’nun huzûrunda) rükû edenlerle beraber sen de rükû et!..” (Âl-i İmrân, 43)

Bu kıssanın hissesi;

  • Takvâ ve iffet içinde yaşayanları, Cenâb-ı Hak iki cihanda korur ve yüceltir, onlara maddî ve mânevî ikramlarda bulunur.
  • Sâlih evlâtları, sâlih anne ve babalar yetiştirir.
  • Nesiller Allah yoluna adanmalıdır. Mâbedlerde, Kur’ân eğitiminde, secdelerde terbiye ve irşâd edilmelidir.

Devrimizde; biyolojik olarak anne-baba olmak, kâfî gelmemektedir. Maalesef evlâtları; internet, televizyon, moda ve reklâmlar yetiştirmektedir. Nesillerin zihin ve gönül dünyaları; değişmekte, yabancılaşmaktadır. Hâsılı şeytan, evlâtlara ortak olmaktadır.

Bu sebeple, günümüzde, evlâtlara İslâm karakter ve şahsiyetini mîras bırakabilmek için daha fazla gayret lâzımdır.

Bize bir misal olarak Ashâb-ı Kehf de îmanlarını muhafaza etmek şuuruyla, birbirlerine şöyle telkinde bulunuyorlardı:

“Onlar (münkirler) eğer size muttalî olurlarsa / sizi ele geçirirlerse, ya sizi taşlayarak öldürürler veya kendi dinlerine çevirirler ki, o zaman ebediyyen iflâh olmazsınız.” (el-Kehf, 20)

Bugün de bir anne-baba; evlâdının îmânını, dînini korumak husûsunda böyle bir endişe taşımalıdır:

“Evlâtlarım, fâsık ve gafillerle ihtilât ederse, münkirlerle dolu mekânlarda onlarla fikrî ve zihnî beraberlik içinde bulunursa, îmânını muhafaza edebilir mi?” diye düşünmeli ve buna göre bir istikbal inşâ etmeye gayret etmelidir.

Evlâtlarımıza, gerçek hayatın âhiret olduğunu tâlim etmeliyiz. Esas diplomanın Allah rızâsı olduğunu idrâk ettirmeliyiz. Bu dünyaya kariyer yapmaya değil, mârifetullah tahsili yapıp takvâ ile yaşayarak âhireti kazanmaya geldiğimizi öğretmeliyiz.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2020 Ay: Şubat, Sayı: 180