Kur'ân-ı Kerim Gaybdan Haber Verir mi?

İSLAM VE İHSAN

Kur’ân-ı Kerîm gayptan haber verir mi? Gaybı kim bilir?

Kur’ân-ı Kerîm, gayba dâir pek çok haberler ve işaretler ihtivâ eder. Onda geçmişe, hâle ve geleceğe dâir işaretler, bilgiler ve atıflar mevcuttur.[1]

GEÇMİŞE AİT GAYB HABERLERİ

İnsanın ilk yaratılış sahnesini, burada cereyan eden hâdiseleri (Embriyoloji), önceki toplumları, onların hayat hikâyelerini, kendilerine gönderilen peygamberler ile münâsebetlerini anlatması, mâzîye âit gayb haberleridir.

Cenâb-ı Hakk’ın zât-ı ulûhiyeti, sıfatları, fiilleri, melekler, cinler ve kabir âlemi, Cennet ve Cehennem ile alâkalı haberler, bilhassa ehl-i kitâb, münâfık ve müşriklerin içlerinden geçirdikleri hîle ve tuzaklar ile psikolojik yapılarını anlatan âyetler de nüzul zamanıyla alâkalı gaybî bilgilerdir.

Gayba dâir haberlerin en mühimleri ise, gelecekte cereyan edecek hâdiselerin bildirilmesidir. Bu haberlerin, aynen bildirildiği gibi tahakkuk ettiğini tarih de tasdik edince, Kur’ân-ı Kerîm’in, “Allâmu’l-Ğuyûb” yani gaybları tam olarak ve en iyi şekilde bilen Allah Teâlâ tarafından indirildiğinde şüphe kalmamıştır. Geleceğe dâir gaybî haberlerin bir kısmı şöyledir:

Firavun’un Cesedi

Firavun, ordusuyla Hazret-i Mûsâ’yı tâkip ederken deniz yarılmış, Mûsâ u ve yanındakiler selâmetle karşıya geçmiş, Firavun ve askerleri de boğulmuştu. Firavun, Kızıldeniz’in girdaplarında boğulmak üzere iken mecbur kalarak îman halkasına tutunmak istedi. Allah Teâlâ ona şöyle buyurdu:

“Şimdi mi (îmân ediyorsun)?! Hâlbuki sen, bundan evvel isyân etmiş, dâimâ fesatçılardan olmuştun! (Ey Firavun!) Biz de bugün seni (cansız bir) beden olarak (karada yüksek bir yere atıp bozulmaktan) kurtaracağız ki, arkandan geleceklere bir ibret olasın! (Bununla beraber) insanlardan birçoğu, bizim âyetlerimizden cidden gâfildirler.” (Yûnus, 91-92)

Yakın bir zaman önce yapılan araştırmalarda Firavun’un cesedi bulundu. Şu anda bu ceset, secde vaziyetinde Londra’daki British Museum’da 94. salonda sergilenmektedir. Üzerinden binlerce sene geçmesine rağmen çürümemiş, insanlara ibret olması için Cenâb-ı Hak tarafından muhâfaza edilmiştir.

Rumların Galibiyeti

Hristiyan olan Rumlar ile mecûsî olan İranlılar arasında bir harp vukû bulmuş ve mecûsîler gâlip gelmişti. Bundan istifade etmek isteyen müşrikler, müslümanlara:

“–İlâhî kitap sâyesinde üstün geleceğinizi sanıyordunuz. İşte mecûsîler, Kitap ehli olan Rumları yendiler.” diyerek onların îman ve azimlerini kırmaya çalıştılar. Bunun üzerine Allah Teâlâ, müşriklere hüzün, mü’minlere sürur verecek olan şu âyet-i kerîmeleri inzâl buyurdu:

“Elif. Lâm. Mîm. Rumlar yenildi; en yakın yerde. Onlar bu yenilgilerinden sonra gâlip geleceklerdir, birkaç yıl içinde (3 ile 9 yıl arasında). İşler önceden de sonradan da Allâh’a âittir. O gün mü’minler Allâh’ın yardımıyla sevinirler. O mutlak gâliptir, merhamet ve ihsan sahibidir.” (er-Rûm, 1-5)

O sırada Rumlar öyle zayıf düşmüşlerdi ki, hiç kimse, bellerini kıran bu mağlûbiyetin ardından tekrar gâlip gelebileceklerine ihtimâl vermiyordu. Ancak Kur’ân-ı Kerîm, kuvvetli bir te’kidle şöyle buyuruyordu:

“Bu, Allâh’ın vaadidir. Allah vaadinden caymaz; fakat insanların çoğu bilmezler.” (er-Rûm, 6)

Nihayet Cenâb-ı Hak, vaadini gerçekleştirdi. Tarihçilerin ittifâkıyla dokuz seneden az bir zaman içinde Rumlar İranlılara gâlip geldiler. Aynı gün, müslümanlar da Bedir Gazvesi’nde müşriklere karşı zafer kazanıp sevindiler.[2] Bu da 4. ve 5. âyet-i kerîmelerde haber verilen ikinci bir mûcizeydi.

Bedir Savaşı’nın Kazanılması ve Mekke’nin Fethi

Yine Kur’ân-ı Kerîm, Bedir Savaşı’nda düşman ordusunun mağlup edileceğini[3], bir müddet sonra müslümanların muzaffer olup Mekke’yi fethedeceğini[4] haber verdi. Bunlar da aynen tahakkuk etti. Buna benzer daha pek çok misal mevcuttur.[5]

Peygamber Efendimiz’in, kendisi açısından gayb alanına giren bu tür haberleri vahye istinâd etmeden, önceden haber vermesi imkânsızdır. O hâlde Kur’ân-ı Kerîm Allâh’ın kelâmıdır ve bütün ifadeleri en doğrudur.

Dipnotlar:  [1] Salah Abdülfettah Hâlidî, el-Beyan fî İ‘câzi’l-Kur’ân, Ammân 1991, s. 234; Yavuz, “İ‘câzü’l-Kur’ân”, DİA, XXI, 405. [2] Bkz. Tirmizî, Tefsîr, 30/3191-3194; Ahmed, I, 276; Kurtubî, el-Câmi, XIV, 3. [3] el-Kamer, 45. [4] el-Feth, 16, 27. Bâzı misaller için bkz. Yûsuf el-Hâc Ahmed, Mevsûatü’l-İ‘câzi’l-İlmî fi’l-Kur’âni’l-Kerîm ve’s-Sünneti’l-Mutahhara, Dımeşk, 2003, s. 20-24. [5] Tafsîlat için bkz. Osman Nûri Topbaş, Rahmet Esintileri, s. 279-293.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hak Din İslam, Erkam Yayınları