Kıyamet Alâmetleri: Zinâ ve Binaların Çoğalması

Cemiyet Hayatımız

Rasûlullah Efendimiz, âdeta kıyâmetin ayak sesleri olan alâmetler arasında, “zinâ” ve “binâ”nın çoğalmasını ifâde buyurmuşlardır. Günümüzün umûmî manzarasını seyrettiğimiz zaman; maalesef ahlâksızlığın arttığını, yüksek binâların çoğaldığını görüyoruz. Zinâ ve ahlâksızlık, toplumun huzur ve mâneviyâtına âdeta zehir serpiyor. Yükselen binâlar ise, mâneviyâtı zaafa uğrayan şehirlerimizin âdeta mezar taşlarını andırıyor.

İslâm dîninin gerçekleştirmek istediği hususlardan biri de nesli korumak ve sağlıklı bir cemiyet teşkil etmektir. Zamanımızın en büyük meselelerinden biri de ahlâkî tahribattır. Nesli ve âile hayatını mahveden fuhuş, insanın ahlâkını ve mâneviyâtını tahrip eder. Aynı zamanda pek çok maddî hastalıklara da sebebiyet verir.

KEBAP VARKEN LEŞLERE ÜŞÜŞENLER

Bu sebeple Âdem -aleyhisselâm-’dan beri bütün peygamberler, neslin selâmeti için nikâh hususunda büyük bir ciddiyet göstermişlerdir. Çünkü neslin muhâfazası, âile müessesesinin sağlamlığı ile mümkündür. Âile içinde terbiye edilmeyen, nikâhın dışında oluşan nesiller; cemiyet hayatının âhengini bozar, ictimâî nizâmı temelinden sarsar.

Mîrac Gecesi, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ile Cebrâîl -aleyhisselâm- azâb içindeki birtakım insanlara uğramışlardı. Onların önünde, güzelce pişmiş leziz et yemekleri ile çiğ ve kokuşmuş leşler vardı. Onlar, o güzelim kebabı bırakıp pis ve kokuşmuş leşi yiyorlardı. Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- hayretle, bunların kim olduğunu sordu. Cibrîl -aleyhisselâm- şu cevabı verdi:

“Onlar ümmetinden, helâl hanımını bırakıp da haram olan kadına giden erkekler ile, kocasını bırakıp haram olan erkeklere giden kadınlardır.” (Heysemî, I, 67-68)

Zinâ tehlikesinden korunmak için Cenâb-ı Hakk’ın:

“Zinâya yaklaşmayınız!..” (el-İsrâ, 32) emrine titizlikle uymak gerekir. Bu âyet-i kerîmede zinâ bir tarafa, ona yaklaştıracak davranışlar bile yasaklanmıştır. Meselâ harama bakmak, bunlardan biridir.

BEŞ DUYU ORGANI İLE ZİNÂ

Cerîr -radıyallâhu anh- şöyle der:

Peygamber Efendimiz’e, bakılması haram olan şeyi ansızın görmenin hükmünü sordum:

“Hemen gözünü başka tarafa çevir!” buyurdu. (Müslim, Âdâb, 45. Ayrıca bkz. Ebû Dâvûd, Nikâh, 43; Tirmizî, Edeb, 28)

Zira harama bakan insan, “göz zinâsı” işlemiş olur. Aynı şekilde kulakların zinâsı dinlemek, dilin zinâsı konuşmak, elin zinâsı dokunmak, ayakların zinâsı yürümek, kalbin ve nefsin zinâsı da düşünmek ve arzu etmek sûretiyle harama yönelmektir. (Bkz. Buhârî, İsti’zân 12, Kader 9; Müslim, Kader 20-21.)

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bu hususta şöyle buyurmuştur:

“Harama bakış, iblisin zehirli oklarından bir oktur. Her kim Allah korkusu sebebiyle harama bakmayı terk ederse Allah ona, kalbinde lezzetini hissedeceği bir îman bahşeder.” (Hâkim, IV, 349/7875)

TEK YOL: RABBİMİZİ UNUTMAMAK!

Maalesef günümüzde, yazılı ve görüntülü basın-yayın vâsıtalarıyla, bilhassa da televizyonun menfî programları ve internetin zararlı siteleri kanalıyla zinâ günahı insanların evlerine kadar kolayca girebilmektedir. Genç nesillerimize kastetmek isteyenler, bu vâsıtaları fütursuzca istismâr etmektedirler.

En çirkin haramların bu kadar yaygınlaştığı ve hayâtî tehlike arz eden günahların böylesine kolaylaştığı bir devirde, kendimizi koruyabilmenin tek yolu vardır: Rabbimizi hiçbir zaman unutmamak…

Zira insanın haramlara bulaşarak günaha düştüğü ânlar, Cenâb-ı Hakkʼı unuttuğu zamanlardır. Farkında olarak veya olmayarak işlenen günahlar, mânevî hassâsiyet merkezi olan kalbin kirlenip paslanmasına sebep olur. Neticede kalp körelir; iyi ve güzel şeylerden haz alamadığı gibi kötü ve çirkin şeylerden de rahatsızlık duymaz hâle gelir, sefâletini saâdet zanneder.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hakka Adanmış Gençlik, Genç.