Kıldığım Namazlardan Niçin Lezzet Alamıyorum?

İbadet Hayatımız

Kıldığım namazlardan niçin lezzet alamıyorum? Niçin huşu içinde namaz kılamıyorum? Huşu içinde namaz kılamamanın sebepleri...

Sıklıkla bana sorulan bir soru bu. Tabi ki bu soru sadece sebeplerin teşhisi için sorulmuyor, aynı zamanda tedavi yöntemi de bazen açıktan bazen üzeri örtük bir şekilde soruluyor. Kimi zaman bu soruyu başka cümleler de takip ediyor: “Aklımız, fikrimiz başka şeylerde. Bu haliyle ibadet etmek anlamsız değil mi?”

Öncelikle şunu söylemeliyim: Bu sorunun muhatabı olarak cevap verdiğim hiç kimseye “kıldığı namazlardan lezzet alan kişi” edasıyla cevap vermiyorum, kendimi öyle lanse etmeye çalışmıyorum. Nasıl olabilir ki? Aynı durum çoğu zaman benim başıma da geliyor. Ne var ki ben, bu konuda âlimlerimizin söylediklerini, kendimin de uygulamak için en azından gayret gösterdiğim, uygulayamadığımda vicdan azabı çektiğim hususlar üzerinde duruyorum. Bu yazıda biraz bunu yapmaya çalışacağım.

Yaptığım bütün okumalardan çıkardığım sonuç şu: Kıldığımız namazlardan lezzet alamamamızın temel sebebi namaza kendimizi tam olarak vermemek. Siz buna “konsantre olmamak” da diyebilirsiniz. Öyleyse asıl bunun sebepleri üzerinde durmalı ve soruyu “niçin namaza konsantre olamıyoruz?” diye sormalıyız. Bu konuda söylenenleri madde madde ele almaya çalışalım:

  1. Namaz kılacağımız yerde ses ve görüntüsü ile bizi rahatsız edecek, aklımızı başka noktalara çekecek unsurların bulunması.

Aklımızı bir şeye odaklayabilmek için duyu organlarımızdan gelen veri akışını durdurmak gerekir. Mesela bir öğrenci tam sınav olurken sınıfta öğretmen şarkı söylese veya cep telefonu çalsa öğrenci kendisini sınava verebilir mi? Namaz kılacağınız zeminde (halı, seccade) veya üzerinizdeki elbisede oyalar, nakışlar, işlemeler, rengârenk süsler varken gözünüz onlara takılmaz mı? Elbette takılır. Bunda şaşılacak bir şey yok, Allah Resûlü’nün (s.a.v.) bile takılmış! Bir defasında Allah Resûlü’ne, üzerinde işlemeler, nakışlar bulunan bir elbise hediye edildi. Bir namaz vakti namaz kıldıktan sonra bu elbiseyi çıkarıp attı ve “bu elbise beni namazda oyaladı, bana eski elbisemi getirin” buyurdu. (Buhârî, “Ebvâbu’s-salât fi’s-siyab”, 13; Müslim, “Mesâcid”, 62)

  1. Açlık, uyku, tuvalet gibi fiziksel ihtiyaçlarımızı karşılamadan namaz kılmak.

Allah Resûlü “yemek hazır olduğunda ve bir de kişinin küçük ya da büyük tuvaleti kendisini sıkıştırdığında namaz yoktur” buyurmuştur. (Müslim, “Mesâcid”, 67)

Allah Resûlü geceleri teheccüd kılmak isteyen ashabına şunları söylemiştir: “Sizden biri namaz kılarken uyuklamaya başlarsa namazı bırakıp uyusun. Çünkü uyuklayarak kıldığı namazda Allah’a tövbe istiğfar ettiğini zannederken tutup kendi kendisine sövebilir.” (Buharî, “Vudû”, 52; Müslim, “Salâtü’l-müsâfirîn”, 222)

Çoğu zaman yeniden abdest almaktan üşendiğimiz için sıkışık abdestle namaza durduğumuz oluyor. Yahut da açlıktan elimiz ayağımız titrediği halde “bir an önce namazı kılayım da rahat rahat yemeğimi yiyeyim” diye aklımızda yemek olduğu halde namaza duruyoruz. Hz. Peygamber’in tavsiyesini yerine getirmeyince de fiziksel ihtiyaçlar namaza odaklanmamızı engelliyor.

  1. Namazda okuduğumuz şeylerin anlamını düşünmüyoruz. Rabbimiz, içki içip sarhoş olanların namazdan uzak durmaları gerektiğini belirttiği âyette şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler! Sarhoş iken, ne söylediğinizi bilinceye kadar namaza yaklaşmayın.” (Nisâ, 43)

Bizler sarhoş olmadığımız halde ne söylediğimizi bilmeyince bu âyette belirtilen duruma benzer bir hal söz konusu oluyor. “Ne yani hocam namazda okuduklarımızın anlamını bilmek için hepimiz işi gücü bırakıp Arapça mı öğrenelim?” diyecekler olabilir. Kastettiğim bu değil! Hepimiz, başta namazda okuduğumuz Sübhâneke, Tahiyyat, Salli- barik, kunut duaları, Fatiha suresi ve küçük namaz sureleri gibi sûrelerin anlamlarını istesek çok rahat öğrenebiliriz. Bunları okurken âyet âyet uymasa bile aklımızdan manalarını geçirebiliriz. Okuduğumuzun mânasını anlamak namazın bütün seyrini değiştirecek bir etkiye sahip olabilir. Çoğumuzun durumu, bir büyük devlet yetkilisinin yanına girip anlamadığı dilden bir şeyler söyleyerek ondan bir talepte bulunan kimseye benziyor. Ne söylediğimiz, ne istediğimizi bilmeden bir şeyler söylüyoruz. Abdullah bin Abbas şöyle derdi: “Düşüne taşına kılınan orta [ne uzun ne kısa] namaz, düşünmeksizin gafil kalple sabaha kadar namaz kılmaktan daha hayırlıdır.” (Gazalî, İhyâ, I, 151)

  1. Namazda yaptığımız fiillerin ne anlama geldiğini idrak etmiyoruz. Tekbir alırken eleri kaldırmanın, el bağlamanın, rükû yapmanın, secde etmenin anlamını tam kavramıyoruz. Oysa bunlar tam anlamıyla birer itaat fiilleridir. Başlama tekbiri ile Allah’tan gayrı ne varsa hepsini arkamıza atarız. El bağlayarak O’nun huzurunda kıyamda durur, O’nun kelamını okuruz. Rükû ederek O’na olan itaatimizi belirtiriz. Secde ederek O’na yaklaşma ve itaatte son sınıra ulaşırız. Selam verirken de ilk başlama tekbiri ile mümin kardeşlerimizle kesmiş olduğumuz bağlantıyı yeniden kurar, İslam’ın parolası olan selamla insanlar arasına karışırız.
  2. Namaza konsantre olamamamızın en büyük sebeplerinden birisi de şeytanın sürekli bize vesvese vermesi ve bizim bununla nasıl başa çıkacağımız konusunda yeterince bilgi sahibi olmamamızdır. Peygamberimiz şöyle buyuruyor:

“Kişi namaza başladığında şeytan ona gelerek başka zaman aklına gelmeyen nice şeyleri “şunu hatırla, bunu hatırla, şunu düşün” diyerek sürekli vesvese verir. Sonunda kişi namazda kaç rekât kıldığını unutur.” (Buhârî, “Ezan”, 4; Müslim, “Salât”, 19)

Bu vesveselere karşı koyabilmemiz için aklımıza bir şey geldiği anda derhal onu bırakıp hemen namazda olduğumuzu hatırlamak, her yeni şey geldiği anda onu düşünmeye dalmayıp tekrar namaza dönmektir. İnsan namazda iken gönlünü bir nehir gibi tutmalı, göl gibi tutmamalı. Nehre bir pislik düşse su akar onu götürür. Göle atılan pislik ise sürekli orada kalır. Biz de aklımıza gelen farklı düşüncelere takılıp kalmamalı, derhal namaza geri dönmeliyiz.

  1. Namazda iken kimin huzurunda durduğumuzu yeterince düşünmememiz. Namaz kılarken âlemlerin Rabbi olan Allah’ın huzurunda durduğumuzu tam olarak anlayabilseydik o zaman her şey bambaşka olurdu. Şimdi düşünün: Çalıştığınız iş yerinin patronu, yaşadığınız şehrin valisi sizi huzuruna çağırsa eliniz-ayağınıza dolaşır. “Üst düzey birinin huzuruna çıkıyorum” diye düşünür, kendinize çeki düzen verirsiniz. Bizler namaz kılarken Allah’ın huzuruna çıktığımız halde hiçbir ürperme, titreme, heyecan yapmıyoruz. Hz. Hüseyin’in oğlu Ali namaz kılacağında renkten renge girerdi. Kendisine niçin bu şekilde bir duruma girdiği sorulunca “az sonra kimin huzuruna çıkacağım biliyor musunuz?” diyerek çıkışırdı.
  2. Son namazımızı kılıyormuş gibi düşünmememiz. Bizler namaz kılarken sanki daha önümüzde çok ibadet etme, namaz kılma şansımız var gibi düşünüyoruz. Oysa kıldığımız bu namaz ömrümüzün son namazı olabilir. Şimdi düşünün: Biraz sonra ölüm riski yüksek bir ameliyata gireceksiniz ve son namazınızı kılıyorsunuz. Yahut birazdan düşmanlar sizi idam edecek ve siz son namazınızı kılıyorsunuz. O zaman nasıl kılarsınız? Aklınıza namazdan başka bir şey gelir mi? Bakın Allah Resûlü, kendisinden tavsiye isteyen sahabeye ne buyuruyor: “Namaza duracağında sanki son namazını kılacakmışsın gibi kıl” (Müsned, 23498 no’lu rivayet).
  3. Sadece namaz değil tüm ibadetlerden zevk almak için kişinin helal lokma ile beslenmiş olması gerekir. Haram kazanan, haram yiyen birinin ibadetten zevk alması mümkün değildir.
  4. Hepsinden daha önemlisi iman zaafımız. Eğer âhirete hakkıyla iman etsek, yakînimiz fazla olsa kendimizi namaza çok daha iyi verebiliriz. Rabbimiz bu konuda şöyle buyuruyor:

“Sabır ve namaz ile Allah’tan yardım isteyin. Şüphesiz o (namaz), Allah’a saygıdan kalbi ürperenler dışında herkese zor ve ağır gelen bir görevdir. Onlar, kesinlikle Rablerine kavuşacaklarını ve O’na döneceklerini düşünen ve bunu kabullenen kimselerdir.” (Bakara, 45-46)

Son olarak şunu söyleyelim: Bizim apaçık düşmanımız olan şeytan yaşadığımız sürece yakamızı hiç bırakmayacak. Bu namazda huşûlu bir şekilde kılsak bile diğer bir günde bize gelip “acaba bu namazda onun aklını çelebilir miyim?” diye fırsat kollayacak. Çünkü bu, barışı olmayan bir savaş. Biz de bu savaşta kimi zaman galip kimi zaman mağlup olacağız. Yanız burada şeytanın şu vesvesesine asla boyun eğmemeliyiz: “Madem ki namaza kendimi tam veremiyorum, öyleyse kılmayayım”, “bu şekilde aklımda başka şeyler varken namaz kılmam doğru değil”. İşte bunu dediğimiz anda savaşı kaybetmiş oluyoruz. Biz huşû sahibi olmak için elimizden gelen her şeyi yapacağız. Ama varsayalım ki beceremedik, bir türlü kendimizi namaza veremiyoruz. Yine de terk etmeyeceğiz! Eksikliğimizin farkında olacağız, tövbe edeceğiz ama namazı terk etmeyeceğiz! Kim bilir belki de bu tavrımız şeytanı daha da kudurtur!

Rabbimiz bizleri de huşu sahipleri zümresine dâhil eylesin, namazlarımızı kendisinin razı olduğu şekilde kılanlardan eylesin.

Kaynak: Soner Duman, Altınoluk Dergisi 2020 Ocak, Sayı: 407