Kibir Nasıl Bir Zehir?

Menkıbeler

Hazreti Mevlânâ, kibrin nasıl bir zehir olduğunu anlatıyor.

Mesnevî: “Pâdişahın biri, bir pâdişaha galip gelirse, onu ya öldürür, yâhut zindana attırır.”

“Fakat aynı pâdişah bir düşkün yaralıyı, zavallı bir dertliyi bulursa, yarasına merhem kor, ona ihsânda bulunûr.”

“Kendini üstün görmek, pâdişah olduğu için kibirlenmek bir zehir olmasaydı, o gâlip pâdişah, mağlûp ve esîr olmuş pâdişahı, suçu olmadığı hâlde niçin öldürürdü?”

“O düşkün dertliye kendisine bir hizmette, bir kullukta bulunmadığı hâlde neden iyilik ediyor, ona acıyor? Bu iki duruma bakıp kibrin nasıl bir zehir olduğunu anlaman mümkündür.” (c.4, 2750-2754)

KİBİRLİNİN YOK ETTİĞİ NİMET

Mevlânâ hazretlerinin yukarıdaki beyitlerde zikrettiği misâl, tevâzû ve kibrin muhâtaplarında husûle getirdiği irâdî tezâhürleri anlatmaktadır. Gerçekten yaralı bir insana onun kim olduğunu; iyi veya kötü bir insan olup olmadığını bilmeksizin herkes yardıma koşar. Çünkü onun muzdarip hâli, onu görenlerin merhamet ve yardım duygularını tahrîk eder.

Kibirli ve iddiâlı bir insanınsa, muhatabında hâsıl edeceği hisler bunun tam aksinedir. Onu rekabete sevkeder. İş, güç gösterisine döner.

Bu demektir ki; tevâzû, beşerî dertlere devâ ve âcizliklere çâre bulmak husûsunda, sahibi için büyük bir nimet olduğu hâlde, kibirli bu nimeti peşînen ve kendi elleriyle yok etmiş olur. Hulâsaten, tevâzû ve acziyet, merhameti celbeder; hem Allâh katında, hem de kul katında…

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Âb-ı Hayat Katreleri, Erkam Yayınları