Kenz-i Mahfî Hadîsine Yapılan Îtirâzlara Nasıl Cevâblar Verilebilir?

Tasavvuf

Kenz-i mahfî hadîsine yapılan îtirâzlara nasıl cevâblar verilebilir? Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz cevaplıyor...

Tasavvuf ehlinin hadîslere bakışı ve hadîsleri nakledip kullanmadaki usûlleri, hadîsçilerin usûlüne benzemez. Hadîsçiler hadîsleri bir eczâcı titizliği ile senedleri ve mânâları ile naklederler. Çünkü işleri budur. Sûfîler ve diğer ilim erbâbı ise kendi ilimlerini alâkadar eden rivâyetlerle ilgilenirler. Onlardan hadîsçilerin rivâyet titizliği beklenmez. Onları alâkadar eden mânâdır. Doktor için ilâcın hastalığın tedâvisindeki etkisi formül ve muhtevâsından daha önemlidir. Sûfî için de hadîsin irşâddaki yeri ve mânâsının Kur’an’ın muhtevâsına uygunluğu, sened ve rivâyet zinciri ile ilgili bilgilerden daha değerlidir. Sûfî bu uygunluğu gördükten sonra hadîsi kullanır.

Îmân bir tanıma/mârifet ve sevme/muhabbet işidir. Kulluk tanıma ile başlar, sevme ile gelişir. Allah Teâlâ kendi sıfatlarını ızhâr etmek istediği için varlık âlemini yaratmıştır. Binâenaleyh âlemin varlığında bir sevgi, devamında da sevgi ve câzibe vardır. Meseleye bu açıdan bakıldığında hadîsin anlamı doğrudur. Ama illâ hadîs kaynaklarından delîl isteniyorsa onu bulmak zordur. Herhâlde bu zorluktan dolayı olsa gerek ki Bursalı İsmâil Hakkı Kenz-i Mahfî adlı risâlesinde bu sözün mükâşefe ehlince sahîh kabûl edildiğini belirtmektedir.

Kaynak: Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz, 300 Soruda Tasavvufi Hayat, Erkam Yayınları