Kehf Suresi 18. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri
Kehf Suresi 18. ayeti ne anlatıyor? Kehf Suresi 18. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...
Kehf Suresi 18. Ayetinin Arapçası:
وَتَحْسَبُهُمْ اَيْقَاظًا وَهُمْ رُقُودٌۗ وَنُقَلِّبُهُمْ ذَاتَ الْيَم۪ينِ وَذَاتَ الشِّمَالِۗ وَكَلْبُهُمْ بَاسِطٌ ذِرَاعَيْهِ بِالْوَص۪يدِۜ لَوِ اطَّلَعْتَ عَلَيْهِمْ لَوَلَّيْتَ مِنْهُمْ فِرَارًا وَلَمُلِئْتَ مِنْهُمْ رُعْبًا
Kehf Suresi 18. Ayetinin Meali (Anlamı):
Onlar uykuda oldukları halde sen onları uyanık sanırdın. Tek yanlarına yatıp zarar görmemeleri için biz onları kâh sağa kâh sola çeviriyorduk. Köpekleri de mağaranın girişinde ön ayaklarını uzatmış yatmaktaydı. Eğer onları bu halleriyle görseydin dönüp kaçardın ve onlar yüzünden için korkuyla dolardı.
Kehf Suresi 18. Ayetinin Tefsiri:
Bu
iki ayette dikkat çekici ve hayret verici bir üslupla gençlerin mağaradaki
durumları aktarılmaktadır. Hadise, oradaki manzaraları aksettiren hareketli bir
film şeridi gibi gözümüzün önünde canlandırılmaktadır. Mağaranın üzerine güneş
doğuyor, fakat güneşin ışınları mağaranın içine sızmadan sanki şuurlu olarak
yana sapıyor. Güneş batarken de ışınları onların sol taraflarına kayıyor.
Onlarsa, mağaranın geniş tabanına dağılmış durumda yatmaktalar. Kendilerine
rüzgârın serinliği ve temiz hava ulaşmaktadır. Ashâb-ı Kehf mağarada uyuyarak
geçirdikleri zamanda herhangi bir değişikliğe uğramamışlardır. Güneş doğduğunda
mağaranın sağ tarafında; battığında da solunda oluyordu. Böylelikle güneşin
ışığı, mağaranın içine giremiyor, ama oradakilere uygun temiz hava içeri
girebiliyordu. Güneş ışınları tam üzerlerine düşüp onları yakmıyor, çok
uzaklarına düşerek de rutubetten çürümelerine yol açmıyordu. Allah Teâlâ
onların, bozulmadan, çürümeden kalabilmelerini sağlayacak bir zemin
hazırlamıştı.
Abdullah
b. Abbas (r.a.) diyor ki: “Şayet güneş tam üzerlerine düşmüş olsaydı onları
yakacaktı. Onlar mağarada sağa sola da çevrilmemiş olsalardı çürüyeceklerdi.”
(Taberî, Câmi‘u’l-beyân, XV, 264)
Kur’ân-ı
Kerîm, onların bu hayret verici durumları üzerine bir değerlendirme yaparak
bunun Allah’ın âyetlerinden biri olduğunu beyân eder. Hak Teâlâ’nın bu uzun
müddet içinde onları mağarada muhafaza edişi, O’nun yüce kudretini ve hikmetini
gösteren delillerdendir. Onların mağaranın içinde güneş ışınlarından
etkilenmemeleri, güneş ışınlarının sadece yakınlarından geçmesi, ayrıca onların
bulundukları yerde ölmeden, fakat hareket de etmeden öylece kalmaları Allah’ın
mûcizelerindendir. Allah, bu tür mûcizelere ibretle bakan ve bu vesileyle
gerçeği öğrenmek isteyenleri doğru yola kavuşturur. Doğru yola götürecek
sebeplere sarılmayanları ise saptırır.
18.
âyet, bu hayret verici sahneyi tamamlamak üzere şöyle devam ediyor: Ashâb-ı
Kehf uykudalar, fakat görenler onları uyanık zannediyor. Mağarada yıllarca
süren uzun uykularında sabit durmuyorlar, ilâhî kudret eliyle bir yandan öbür
yana çevriliyorlar. Köpekleri de mağaranın kapısının eşiğine yakın yatmış, ön
ayaklarını uzatmış, adeta onlara bekçilik yapıyor. Onlar bu görünümleriyle
karşılarına çıkacak birinin içine korku salıyorlar. Çünkü onlar, uyanıkmış gibi
uyuyorlar, gâh sağ yanlarına gâh sol yanlarına çevrilip dururlarken
uyanmıyorlar. Şüphesiz bu, önceden belirlenen süre dolmadan hiç kimse onları
rahatsız etmesin diye yüce Allah’ın takdir buyurduğu mûcizevî bir plandır.
Burada
dikkat çeken hususlardan biri, Ashâb-ı Kehf’in köpekleridir. O, büyük bir aşk
ve sadakatle o imanlı gençlerin peşine düşmüş, izlerini takip etmiş ve onlara
dost olmuştu. Cenâb-ı Hak da bu nasipli hayvancağıza o gençlere yaptığı
muameleyi yaptı; onlarla beraber uyuttu, onlarla beraber uyandırdı; âhirette de
onlarla beraber cennete girdirecektir. Mevlâna Hazretleri, insanlara bir ibret
ve ikaz mâhiyetinde o köpeğin halini şöyle arzeder:
“Ashâb-ı Kehf’in köpeği ki, o cezbe ile, o feyz-i ilâhî
sayesinde murdarlıktan kurtuldu. Pâdişâhlar sofrasının başına oturdu. O köpek, Ashâb-ı Kehf’in sohbetini tercih
etmiş olduğu için mağara kapısı önünde çanaksız,
çömleksiz olarak rahmet-i ilâhîye suyunu ârifler gibi içti.”
“Bil ki, içi ilâhî aşk ve muhabbetle dolu
olmayan insan, ne kadar zavallıdır; belki hayvandan daha aşağıdır. Zira Ashâb-ı
Kehf’in köpeği dahî aşk ehlini aradı, buldu, ruhanî bir safâya erişti ve o has
kullarda fânî olarak cenneti kazandı.”
Şâh-ı
Nakşibend (k.s.)’la ilgili şu menkibe gerçekten ibretlidir:
Çocuğun
biri mektepten çıkmıştı. Mushaf-ı Şerifi’de elindeydi. Şâh-ı Nakşibend ile
karşılaştı, selam verdi. Nakşıbend Efendimiz çocuğun selamına karşılık verdi.
Sonra çocuğun mushafını açtı. Kur’an’da 18. sırada yer alan Kehf sûresinin 18.
âyetindeki “Köpekleri de mağaranın girişinde ön ayaklarını uzatmış
yatmaktaydı” kısmı çıktı. Bu ifadeyi okuduktan sonra:
“-
Ben de onun gibi olmak isterdim” dedi. (el-Hadâiku’l-Verdiyye, s. 555)
Bir
sonraki safhada uyku hâlinde bulunan bu kutlu yiğitlerin birdenbire canlanıp
kıpırdanmaya başladıkları görülür:
Kehf Suresi tefsiri için tıklayınız...
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri
Kehf Suresi 18. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...