Kavmiyet Nedir?

NE NEDİR?

Kavmiyet: Kavmin kendine has vasıfları. Bir kavimden olma hâli. Kavmine bağlı olma hâli, milliyetçilik anlamlarına gelmektedir.

KAVMİYET KELİMESİNE ÖRNEK CÜMLELER

İki ordu, Ramazan ayının 17’sinde bir Cuma günü Bedir sahrâsında karşı karşıya saf bağladı. Çok sıcak bir gündü. O zamana kadar Araplar hep neseb, ırk ve akrabâlık gibi kavmiyet sâikıyla harb ederlerdi. Şimdi ise kavmiyetin yerini dîn almıştı. Dînî hamiyet duygusu, Araplarda çok güçlü olan akrabâlık asabiyetini bertarâf etmişti. Öyle ki; baba, amca, dayı, evlât, kardeş, amcaoğlu gibi yakın akrabâlar bile farklı taraflarda idiler. O gün Hazret-i Ebû Bekir, oğlu ile; Ebû Ubeyde bin Cerrâh, babası ile; Hazret-i Hamza, kardeşi ile kılıç kılıca geldi. Büyük bir ibret tablosu sergileniyordu.

“(Bedir’de) karşı karşıya gelen şu iki grubun hâlinde sizin için büyük bir ibret vardır. Biri Allâh yolunda çarpışan bir grup, diğeri ise bunları apaçık kendilerinin iki misli gören kâfir bir grup. Allâh dilediğini yardımı ile destekler. Elbette bunda basîret sâhipleri için büyük bir ibret vardır.” (Âl-i İmrân, 13)


Câhiliye devrinde zulüm, azgınlık, cehâlet ve korkunç kan dâvâları ile âdeta kan gölüne dönen bedevî çölleri, İslâm’ın nûru ile muhteşem bir medeniyet bahçesi oluverdi. Bugün bize kudsî bir mîras olarak intikal eden İslâm kardeşliği, o saâdet asrının bir bereketidir. İslâm kardeşliği sâyesindedir ki mü’minler; ırk, kavmiyet, meşrep ve mezhep gibi farklılıklara rağmen, asırlarca birlik ve beraberliğin huzûruyla yaşamışlardır. Bu huzûru kaybetmek, ferdî ve ictimâî kayıpların en hazinidir. Birlik ve beraberliği baltalayan nefsânî ihtirasların, benlik dâvâlarının, siyâset ve riyâset kavgalarının, hiddet ve nefretin yegâne çâresi, “İslâm kardeşliği” dir.


İslâm kardeşliği; bütün mü’minleri gönlün muhabbet iklîmine alabilmek, kardeşinin sevinciyle sevinip derdiyle dertlenmek, zor zamanında tesellî kaynağı olup gerektiğinde nefsinden fedâkârlıkta bulunabilmekle gerçekleşir. Zira âyet-i kerîmelerde, bu husustaki emirler çok açıktır:

“…O hâlde siz (gerçek) mü’minler iseniz Allah’tan korkun, (mü’min kardeşleriniz ile) aranızı düzeltin, Allah ve Rasûlü’ne itaat edin.” (el-Enfâl, 1) “Hep birlikte Allâh’ın ipine (İslâm’a) sımsıkı yapışın; parçalanmayın...” (Âl-i İmrân, 103)

Bu sâyededir ki mü’minler; asırlarca ırk, kavmiyet ve mezhep gibi farklılıklarına rağmen dâimâ birlik ve beraberlik içinde yaşamışlardır. Bu kardeşlik, fertlerin ve toplumların en büyük huzur, sürûr ve saâdet kaynağı olmuştur. Bu huzuru kaybetmek ise, ferdî ve ictimâî kayıpların en hazinidir.