Karun'un İbretlik Hikayesi

Hikâyeler

Karun nasıl helak oldu? İşte Kur’an-ı Kerim’de bahsedilen zenginliğiyle tanınan, Hz. Mûsâ ve Hârûn’un şahsında Allah’ın emirlerine karşı çıktığı için cezalandırılan Karun’un kıssası.

Dünyâ hayâtında böyle bir gaflet içinde ömrünü tüketip, âhiret için hazırlıkta bulunmayanlar hazin bir âkıbete uğrayacaklardır. 

Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle haber verir:

“Kıyâmet gününde Âdemoğlu âdeta bir kuzu gibi getirilip Allâh’ın huzûrunda durdurulacak ve Allâh Teâlâ ona şöyle buyuracak:

«–Sana bolca nîmet verdim, mülk verdim, bu kadar lutuf ve ihsanda bulundum. Buna karşılık sen ne yaptın?»

«–Yâ Rabbi biriktirdim, artırdım, olduğundan daha fazla bir hâlde geride bıraktım. Beni (dünyâya) geri gönder de onu Sana getireyim.» diyecek. Allâh Teâlâ şöyle buyuracak:

«–Haydi bana önceden âhirete gönderdiklerini göster.»

«–Yâ Rabbi onları biriktirdim, artırdım, olduğundan daha fazla bir hâlde geride bıraktım. Beni (dünyâya) geri gönder de onu Sana getireyim.» diyecek.

Zîrâ bu kul, önceden hiçbir hayır göndermemiştir. İşte bu sebeple de Cehenneme atılacaktır.” (Tirmizî, Kıyâmet, 6/2427)

İşte dünyâ hayâtında böyle bir gaflet içinde ömrünü tüketip, âhiret için hazırlıkta bulunmayanlar hazin bir âkıbete uğrayacaklardır. Bunu Cenâb-ı Hak âyet-i kerîmelerde şöyle haber vermektedir:

“Kimin de kitâbı arkasından verilirse, derhâl yok olmayı isteyecek; alevli ateşe girecektir. Zîrâ o, (dünyâda) âilesi içinde (mal-mülk sebebiyle) şımarmıştı. O, hâlinin hiçbir zaman değişmeyeceğini ve Rabbinin huzûrunda hesâba çekilmeyeceğini  sanmıştı.” (el-İnşikâk, 10-14)

KARUN NASIL HELAK OLDU?

Dünyâda servetine, mevkiine, kuvvetine güvenerek şımaranların dûçâr olduğu fecî sona diğer bir misâl de Kârun’dur. Cenâb-ı Hak, onun ibret dolu kıssasını Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle bildirmektedir:

“Kârun, Mûsâ’nın kavminden idi de, onlara karşı azgınlık etmişti. Biz ona öyle hazineler vermiştik ki, anahtarlarını güçlü kuvvetli bir topluluk zor taşırdı. Kavmi ona şöyle demişti: Şımarma! Bil ki Allâh şımarıkları sevmez. Allâh’ın sana verdiğinden (O’nun yolunda harcayarak) âhiret yurdunu iste; ama dünyadan da nasîbini unutma. Allâh sana ihsân ettiği gibi, sen de (insanlara) iyilik et. Yeryüzünde bozgunculuğu arzulama. Şüphesiz ki Allâh, bozguncuları sevmez.

Kârun ise: «–O (servet) bana ancak kendimdeki bilgi sâyesinde verildi.» demişti. Bilmiyor muydu ki Allâh, kendinden önceki nesillerden, ondan daha güçlü, ondan daha çok taraftarı olan kimseleri helâk etmişti. Günahkârlardan günahları sorulmaz (Allâh onların hepsini bilir).

Derken Kârun, ihtişâmı içinde kavminin karşısına çıktı. Dünyâ hayatını arzulayanlar: «–Keşke Kârun’a verilenin bir benzeri bize de verilseydi; doğrusu o çok şanslı!» dediler.

Kendilerine ilim verilmiş olanlar ise şöyle dediler: «–Yazıklar olsun size! Îmân edip sâlih ameller işleyenler için Allâh’ın mükâfâtı daha üstündür. Ona da ancak sabredenler kavuşabilir.»

Nihâyet Biz, onu da, sarayını da yerin dibine geçirdik. Artık Allâh’a karşı kendisine yardım edecek avenesi olmadığı gibi, o, kendini savunup kurtarabilecek kimselerden de değildi.” (el-Kasas, 76-81)

Kârun’un hâli, dünyâ üzerinde servetine ve gücüne güvenerek şımaran ve bir gün öleceğini hatırına getirmeyen gâfillerin âkıbetine bâriz bir misaldir.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Faziletler Medeniyeti 1, Erkam Yayınları