Karıncanın Yaşadığı Köşkten Haberi Olsa...

TEFEKKÜR

Gâfil insan Allâh’ın ilâhî sanat hârikalarından, mülkünde yaşayan meleklerinden ve has kullarından habersizdir.

Ne acâyiptir ki insan, son derece şâşaalı ve müzeyyen bir saray görse ona hayran kalır. Onu hatırından çıkaramaz, hayâtı boyunca onun güzelliğini anlatıp durur. Ancak ilâhî bir sanat harikası olan şu muazzam kâinâtı sürekli görüp durduğu hâlde onun inceliklerini lâyıkıyla düşünmez ve ondan yeterince bahsetmez. Hâlbuki hayran olduğu o fânî saray, şu muazzam kâinâtın en küçük cisimlerinden biri olan Dünya’nın küçücük bir zerresidir.

Allâh’ın kudretini tefekkürden gâfil olan insanın misâli, karıncanın şu hâline benzer: Karıncanın biri, padişahın, yüksek duvarlı, sağlam temelli, en güzel eşyalarla tezyîn edilmiş, hizmetçilerle dolu köşklerinin birinde yuva yapar. Hücresinden çıkıp arkadaşlarına rastladığında, onlara kendi yuvasından, gıdasından ve onları nasıl depo ettiğinden başka bir şey anlatmaz. İçinde bulunduğu köşkün ve o köşkü yaptıran pâdişâhın kuvvet, ihtişam ve saltanatını düşünmekten pek uzaktır. Karınca bu köşkten gâfil olduğu gibi, orada yaşayanlardan da gâfildir.

Gâfil insan da Allâh’ın ilâhî sanat hârikalarından, mülkünde yaşayan meleklerinden ve has kullarından habersizdir.

Karıncanın, içinde yaşadığı köşkü ve ondaki güzellikleri bilme imkânı yoktur. Ancak insan, tefekkür ve tahayyülü sâyesinde nice âlemleri dolaşabilir. İlâhî sanat hârikalarını idrâk edebilir. Allah Teâlâ’nın insana lûtfettiği, sayılamayacak kadar sonsuz nîmetlerine mukâbil, kendi hiçlik ve acziyetini kavrayıp şükür secdelerine varabilir. Bunu ancak “insan” olan yapabilir. Yâhut diğer bir tâbirle ancak bunu yapabilenler, insanlık şeref ve haysiyetini taşıyabilirler. Zira insan, yaratılış itibârıyla tefekkür istîdâdına sahip bir varlıktır. Tefekkür istîdâdını kullanmaya kullanmaya onu körelmeye terk ederse, o ilâhî emânete ihânet etmiş ve insanlığının en mühim vasıflarından birine vedâ etmiş olur.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Tefekkür, Erkam Yayınları