Kanuni Sultan Süleyman'ın Yüzüğündeki Sır Neydi?

Osmanlı Tarihi

Kânûnî Sultan Süleyman ile Yahyâ Efendi arasında geçen şu hâdise, onların birbirlerine olan yakınlıklarını ne güzel sergiliyor...

Bir gün Kânûnî, Boğaz gezisi yaparken kayığını Şeyh Yahyâ Efendi dergâhının tarafında kıyıya yanaştırıp Hazret-i Pîr’i de yanına dâvet etmişti. Yahyâ Efendi ise, bu dâvete yalnız icâbet etmeyip beraberinde nur yüzlü bir zât olduğu hâlde Sul­tân’ın yanına geldi.

Boğazda seyir hâlinde olan kayıkta Kânûnî ile Yahyâ Efendi birbirleriyle tatlı bir sohbete başladılar. Fakat misâfir zât, bu sohbete katılmamıştı ve sürekli Pâdişâh’ın parmağındaki pek kıymetli yüzüğe bakıyordu. Durumu fark eden Kânûnî, yüzüğünü çıkarıp o zâta verdi. Ancak o zât, yüzüğü aldığı gibi denize fırlattı. Sultan, buna içerlediyse de, Yahyâ Efendi’nin hürmetine bir şey demedi.

Gezi nihâyete erip kıyıya yanaştıklarında ise o zât, eğilip denizden bir avuç su aldı ve kendisine hayret nazarlarıyla bakan Kânûnî’ye uzattı. Kendisine uzatılan bu elde biraz evvel denize fırlatılmış bulunan yüzüğünü gören Kânûnî, gayr-i ihtiyârî bir şekilde yüzüğünü aldı. Bir şeyler diyecekti ki, o nur yüzlü zât, hızla yanlarından uzaklaşıp bir anda gözden kayboldu. Sultan iyice şaşırmıştı. Bu hâli gören Yahyâ Efendi, mütebessim bir şekilde îzâh etti:

–Sul­tâ­nım! Bu zât, görmeyi epeydir arzuladığınız Hızır -aley­his­selâm-’dı. dedi.

Bu hâl, cihanşümûl bir pâdişâha, dün­ya sultanlığının âhi­ret sultanlığı yanındaki «hiç»liğini ifâde ediyordu.

Kaynak: Abide Şahsiyetleri ve Müesseseleriyle OSMANLI, Osman Nuri Topbaş, Erkam Yayınları, 2013