Kalp Gözünün Açılması Ne Demek?
Görmek sadece gözle değil, kalple de mümkündür. Gerçekleri sezmek, doğruyla yanlışı ayırt edebilmek için basiret ve feraset şarttır. Peki, basiret ve feraset nedir? Kalp gözünün açılması ne anlama gelir?
“Görme, idrak etme, bir şeyin iç yüzüne vâkıf olma, sezme, anlama ve kavrama yeteneği” anlamına gelen basiret, doğru ile eğriyi ayırt etmenin en sağlam vasıtasıdır. “Görmek” anlamına gelen basar kelimesinden türemedir. Genelde gözle görmek “basar”, kalple görmek “basiret” kelimesiyle ifade edilir. Gönül gözü kör olanlara manevi kör denir. Asıl körlük de budur. “Onlar hiç yeryüzünden dolaşmazlar mı ki, düşünecek kalpleri, işitecek kulakları olsun. Doğrusu gözler kör olmaz fakat göğüslerdeki kalpler körleşir.” (Hac, 46)
Her şeyi en doğru ve en hassas şekilde gördüğü için Allah’ın güzel isimlerinden birisi de “Basîr”dir. Kur’an-ı Kerim’de elli bir defa zikredilmiştir. Şahıs ve olayları dış yüzüyle görmek basar; yani gözle görmek; iç yüzleri ve mahiyetiyle tanıyıp bilmek ise basiret, yani kalpte bilmek, tanımak olarak ifade edilir.
Kullardaki sezgi ve idrak Allah’ın basîr sıfatının tecellisidir. Bu tecelliden nasibi olmayanların gözleri perdelidir. İnsanların gerçekleri olduğu gibi görmelerini sağladığı için Kur’an ayetlerine “besâir” basiretler denilmiştir. Küfür, nifak, hırs, kin, nefret gibi kötü sıfat ve duygular yüzünden kalp gözü körleşmiş ve basireti bağlanmış kimseler bakarkörler olarak tanımlanmıştır.
KALP GÖZÜNÜN AÇILMASI NE DEMEK?
Basiret, gözle görmenin ötesinde ruhî bir melekedir. Mutasavvıflara göre insanın bedeninde dış âlemi gören iki gözü olduğu gibi, kalbinde iç âlemi gören iki gözü vardır. Buna marifet, kalp gözü, dîde-i cân denir. Bedendeki göz maddî âlemdeki varlıkları, olayları, renk ve şekilleri gördüğü gibi gönül gözü de olay ve varlıkların iç yüzünü, manevi yönünü görür. Bedendeki göz insanlarla hayvanlar arasında müşterektir. Kalp gözü ise insanlara mahsustur.
Basiret her insanda potansiyel olarak vardır. Fakat bu gözün açılması için gayret gerekir. Ama bu açılma bazı kimselerde çabuk, bazılarında ise geç olur. Kafadaki gözlerin görme derecesi farklı olduğu gibi, kalp gözünün görme derecesi de farklıdır. Bu hal kalbin günahlarla, kararma veya iman ve sâlih amellerle parlama derecesine göre değişir. Lekesiz bir aynanın ışığı yansıtmasıyla, lekeli bir aynanın yansıtması elbette ayna değildir.
Başta peygamberler olmak üzere sâlihlerin kalp gözlerinin açık olması iman ve amel cihetinden üstün olmalarıyla ilgilidir. İnsanın kalbi ne kadar saf ve temiz olursa kalp gözü de o derece keskin olur.
Aşırı hırs ve dünya sevgisi kin ve nefret duygusu insanı kör ve sağır yapar. Nitekim Hazreti Peygamber bu durumu şöyle ifade etmiştir. “Bir şeyi aşırı sevmen seni kör ve sağır yapar.” (Keşfü’l-Hafa Hadis No 1095) Aşırı öfke ve nefret de aynı şekilde insanı kör ve sağır yapar. Merhum İmam Gazali şöyle diyor: “İnsanın iki zaafı vardır. Sevdiğinde kusur, sevmediğinde meziyet görmez.”
Tarafsız ve objektif olmak zordur. Fakat doğru görüp doğru hareket etmenin yolu da budur. Âdil olmak da buna bağlıdır. İbn-i Kayyum el-Cevziye’ye göre basiret Allah’ın mü’min kulunun kalbine attığı öyle bir nurdur ki insan gerçekleri bu sayede kavrar. Böylece şüphe ve tereddütten kurtulur. Firaset de Allah’ın nuruyla bakma ve görme olarak tarif edilir. Bu manada basiretle firaset eş anlamlıdır.
Hazreti Peygamber müminin isabetli görüşünü firasetle ifade eder. “Müminin firasetinden sakının. Çünkü o Allah’ın nuruyla bakar.” (Tirmizi, Hadis No 3125) Olayları doğru değerlendirebilme, hükümlerde isabet etme, basiret ve firaset sahibi olmaya bağlıdır. Hadisteki Allah’ın nuruyla bakar ifadesi Allah’ın nuruyla aydınlanmış kalp gözüyle bakar demektir.
İnsan manevi yönden geliştikçe firaseti de gelişir. Gaflet ve şehvetin esiri olanların olayları ve şahısları doğru görüp doğru değerlendirmeleri mümkün değildir. Kim gözünü haramlara kapatır, nefsini şehvetlerden uzak tutar, kalbini murakabe ve tefekkürle imar eder, helalden ayrılmazsa firaset sahibi olur. Görüşlerinde hataya düşmez. Hadis-i şerifte de belirtildiği gibi kul, ibadetiyle Allah’a o derece yakın olur ki, adeta O’nun gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olur.
Özellikle yöneticilerde aranacak iki temel vasıf basiret ve firasettir. İç ve dış problemlerin çözümünde bu iki vasıf olmazsa olmazdır. Basiret ve firaset olayların arka planını görmede röntgen gibidir. İç organlardaki hastalıklar nasıl röntgen ve mr gibi gelişmiş tıbbi araçlara tatbik ediliyorsa karmaşık siyasi olayların doğru tespiti de dirayet, basiret ve firasetle mümkündür.
Siyaset; sebeplere bakarak neticeleri önceden görme ve ona göre tedbir alma sanatıdır. Öngörü de bir nevi firasettir. Bu berrak bir gönül ve zihnin işidir.
Hz. Peygamber Allah’ın gönlüne koyduğu nurla baktığı için yanılmadı ve dünya çapında bir inkılabı gerçekleştirdi. Hudeybiye Musalahası’ndaki tutumu O’nun ne isabetli bir öngörüye sahip olduğunun kanıtıdır. Mümin, bir delikten iki defa ısırılmaz sözü, Müslümanların daima tedbirli ve uyanık olmaları gerektiğine dikkat çekmedir.
Bugün yaşadığımız iç ve dış problemlerin sebebi, basiret ve firasetten uzak olarak olayları doğru değerlendirememekten kaynaklanmaktadır. Aynı yılan deliğinden bir değil, defalarca ısırılmamıza rağmen hala ders çıkarmamamız bir müslümana yakışmayan bir gaflet ve körlüktür. Bu gaflet ve körlük sebebiyle hep aldatılıyoruz. Düşmanın kurduğu tuzaklara düşüyoruz. Tuzaktaki yeme tamah ederek düşmanlara yem oluyoruz. Yem hırsı gözümüzü kör ediyor. Olayları olgun bir mümin gözüyle bakabilsek, düşmanların gözüne, gözümüze taktığı gözlüklerle değil, Kur’an ve sünnet odaklı gözlerle bakabilsek, tuzakları fark eder, yemlere tema etmezdik. Açgözlülük hem gözlerimizi kör ediyor hem de geleceğimizi mahvediyor.
Önümüzde Kur’an-ı Kerim gibi bir rehber ve Hz. Peygamber gibi bir önder olduğu halde başka yol ve yöntemlere tevessül etmek bizim için bir nevi manen intihardır. “Şüphesiz bu, benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun. (Başka) yollara uymayın. Zira o yollar sizi Allah'ın yolundan ayırır.” (En’am, 153)
Allah yolunda yürümek, basiret ve firaset gerektirir. Bu iki önemli haslete sahip olmadıkça dünya ve ahiret saadetine ermek mümkün değildir. Mevlâ kalp gözü açık olanlardan eylesin.
Kaynak: Ali Rıza Temel, Altınoluk Dergisi, Sayı: 473