Kâinat Kitabını Oku!

KUR’ÂNIMIZ

İlâhî hakîkatlerle donatılmış bir âlemde yaşayan insan için Cenâb-ı Hakk’ın varlık ve birliğini kavrayamamak abestir.

Bir Hak dostunun buyurduğu gibi:

“Cenâb-ı Hak o kadar zâhirdir ki, zuhûrunun şiddetinden gâibdir.”

Şu kıssa, bu hakîkati ne güzel ifâde eder:

Ev­li­yâ­ul­lâ­hın bü­yük­le­rin­den Cü­neyd-i Bağ­dâ­dî Haz­ret­le­ri, bir gün pek çok kim­se­nin te­lâş ve me­rak içe­ri­sin­de bir ye­re doğ­ru ko­ştu­ğu­nu görür. On­la­ra:

“–Böy­le te­lâş ve he­ye­can ile ne­re­ye gi­di­yor­su­nuz?” di­ye sor­ar. On­lar da:

“–Fa­lan yer­den bir âlim gel­miş! Allâh’ın var­lık ve bir­li­ği­ni bin­bir de­lil­le îzah edi­yor­muş! Ondan is­ti­fâ­de etme­ye gi­di­yo­ruz. İs­ter­seniz siz de bu­yurun!” de­r­ler.

Bu­nun üze­ri­ne Cü­neyd Haz­ret­le­ri, bu­ruk bir te­bes­süm­le şöy­le de­r:

“–Gö­ren göz­ler, işi­ten ku­lak­lar ve his­se­den kalp­ler için kâ­inat­ta sa­yı­sız ilâ­hî şe­hâ­det te­ren­nüm­le­ri ve de­lil­ler var. Biz­zat Ce­nâb-ı Hakk’ın, ken­di­si hak­kın­da ni­ce şe­hâ­de­ti var. Ey ahâ­lî! Bü­tün bun­la­ra rağ­men hâlâ şüp­he­si olan var­sa, bu­yur­sun git­sin! Bi­zim gön­lü­müz­de şüp­he­nin kı­rın­tı­sı da­hî yok­tur.”

Kâinat kitabını okuyabilen bir insan, topyekün kâinâtın, son derece ince ve hassas bir hesap içinde ilâhî tanzîme boyun eğmekte olduğunu görüp; âlemin en üstün varlığı olan insanın hesapsız, gelişigüzel ve nefsâniyete mağlûp olarak hareket etmesinin, ne kadar akıl, insaf ve iz’an dışı olduğunu kavrar. Hayat ve kâinâtın mânâsını idrâk edip bu cihandaki vazifesinin ne olduğunu anlar.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hak Dostlarının Örnek Ahlakından 2, Erkam Yayınları, 2012