İslamî Ölçülerle Aramızdaki Mesafe

Cemiyet Hayatımız

İslâm’ın cihanşümul bir rahmet iklimi inşa edeceği vaadi, sırf Kur’an ayetlerindeki temel ölçülerde yazılmış halde kalmadı. Kur’an’dan ölçüyü, Rasulullah (s.a.v.)’tan ufuk ötesi örnekliği alıp hayatına kılavuz edinen güzel insanlar, Müslümanlar çıktı.

“Horasan’dan Kudüs’e kadar bir insanın ayağına taş değse, diken batsa senin canın acımalı.” (Ebü’l Hasan Harakani)

“Dünyada bir kişi üşüyorsa sen ısınma hakkına sahip değilsin...” (Mevlana Celaleddin Rumi)

Yukarıya iki sarsıcı söz aldım. Hangisi yaşansa dünyada ıstırap, acı diye bir şey kalmaz. Ama yaşansa... Bu sözleri söyleyen Allah dostları, yüreklerini insanlar için sığınak haline getirmişler, yani bu sözler onlar için hayatlarıyla doğrulanan sözler. Sadece vaaz değil.

Gönüllerini dergâh haline getiren bu insanlar bulunduğu için biz bugün onları İslâm’ın inşa edeceği rahmet insanının örneği olarak sunuyoruz. Demek istiyoruz ki “Rahmeten lil âlemîn” vasfı Rasulullah sallallahü aleyhi ve sellem Efendimize münhasır kalmadı.

Demek istiyoruz ki, İslâm’ın cihanşümul bir rahmet iklimi inşa edeceği vaadi, sırf Kur’an ayetlerindeki temel ölçülerde yazılmış halde kalmadı.

Kur’an’dan ölçüyü, Rasulullah (s.a.v.)’tan ufuk ötesi örnekliği alıp hayatına kılavuz edinen güzel insanlar, Müslümanlar çıktı.

Şüphesiz, Rasulullah’tan bu yana insanların İslam’la ilişkisi biteviye bir insicam içinde seyretmiş değil.

İnsicam içinde yani, kendini Kur’an’a vermiş, Rasulullah ile aynileşme cehdi içinde kişiliğini yeniden inşa etmiş, som, katışıksız, firesiz Müslümanlık yaşayan büyük kitlelerden söz edemiyoruz.

İSLAM'IN NERESİNDEYİZ?

Yer yer çürümeler, başkalaşmalar, aşınmalar, değişimler, yoğunluk kayıpları, “Bunlar İslam’ın neresine oturuyor, bu kişiliklerde İslam’ın nesi kalmış?” diye sorulacak durumlar ortaya çıkmış.

Bu arada İslâm hep aranmış. “Nereye gidiyoruz?” soruları hep sorulmuş.

Merhamet ve Müslüman.

Müslümanın dışa yönelik ilişkisinde kuşanması gereken vasıf.

Şefkati, sevgiyi, acımayı, fedakârlığı, diğergâmlığı içinde barındıran bir şahsiyet kıvamı.

Bu çerçevede;

-Gücü sınırlamayı ihtiva eden... “Senden büyük Allah var!” idrakini diri tutan...

-Öfkeyi yenmeyi ihtiva eden...

-Varlığı paylaşmayı ihtiva eden...

-Hırsı dizginlemeyi...

-Hasedi - kıskançlığı aşmayı...

-Sahip olunan ne varsa tamamının ilahi taksimin eseri olduğu şuurunu kaybetmemeyi...

-İnsanın insana zimmetli olduğu bilincini kuşanmayı...

Kur’an Rahman’ın, Rahim’in, Vedud’un mükerrem, ahsen-i takvim vasfında bir insan inşa etmek üzere gönderdiği ölçüler bütünüdür.

Allah Rasûlü (s.a.v.) rahmetin kainat çapında önderliği ile vasıflanarak, Rabbani bir eğitimle donatılarak insanlığın önüne konmuş bir önderdir.

Ama Müslüman olmak, bir boyacı küpüne batırılıp çıkarıldığında kuşanılacak bir renk değil.

MÜSLÜMANLIK BİR İDRAK İŞİ

Bir idrak işi Müslümanlık. Emekle kuşanılacak bir şahsiyet, karakter...

Üstelik nefsin ve şeytanın dar geçitlerinden sıyrılarak, onların iğvalarına karşı yüreğini zırhlandırarak elde edilecek bir kıvam.

İşte o yürüyüşte yere kapaklanmalar her zaman söz konusu oluyor. Üstelik büyük kitleler halinde. Bir bakmışsınız onbinlerce Müslüman onbinlerce başka Müslümanın canına kaymış.

Peygamber torununun başını kesip mızrak ucuna takanlar olmuş. Kabe’yi taşlayanlar olmuş. Kabe’nin önünde sahabinin başını kesenler olmuş.

Zulümler var. Acımasızlıklar var. Gadrler var. Müslümanın Müslümana yaptığı...

"MERHAMET VE MÜSLÜMAN" DEYİNCE NE DURUMDAYIZ?

Gelelim bu zamana. “Merhamet ve Müslüman” deyince ne durumdayız?

Suriye’de ne yaptık? Yemen’i ne hale getiriyoruz? Mısır’da ne yapıyoruz?

Kameralar önünde baş kesen bir kısım örgütler dünyaya nasıl bir İslâm görüntüsü sunuyorlar?

Diplomatik kurumlarımızda insan kasaplığı yaptığımızda “Hadimü’l Haremeyni’ş Şerifeyn” vasfımıza ne oluyor?

Devlet yönetimlerimizin karakteri insan hakları konusunda nasıl bir imtihan veriyor?

Yer altı yer üstü zenginliklerimizi altından taht yaptırmak için mi kullanıyoruz, falanca İslam ülkesindeki açlık ölümlerini ortadan kaldırmak için mi?

İslâm Dünyası... Bizim dünyamızsa bu nasıl dünya?

Emperyalist dünya... Zalim dünya. İslam’a, Müslümana düşman dünya... İslam’ın dışında ölçüsünü kaybetmiş öyle bir dünya kurulması mümkün.

Ama hani İslam dünyası? Biz İslam’ın kendi coğrafyası içindeki alanlara İslam’ın rahmet iklimini taşıyabildik mi ki, dışımızdaki dünyaya insanlık dersi vermeye kalkışıyoruz?

KUR'AN BİZE BUGÜN NE DİYOR?

Kur’an ayetleri bugün kime ne diyor?

Rasulullah (s.a.v.) muazzez şahsiyeti ile önümüzü aydınlatıp, bize rehberlik yapıyor mu?

Kulaklarımız en çok Kur’an’ı veya Rasulullah’ı mı dinliyor yoksa Şeytan’la işbirliği içindeki nefislerimizi mi?

Çok küçük alanlardaki hakimiyetlerimizde...

Öfkelendiğimizde öfkemizi yutabiliyor muyuz?

Güç - kudret, iktidar sahibi olduğumuzda damarlarımıza yürüyen kontrol edilemezlik tansiyonu “Küçük dağları ben yarattım” gibisinden bir tür tanrılık savrulmalarına yol açıyor mu?

HER NESİL KENDİ İMTİHANINI VERİR

Ölçüler orada durur.

Çok çok güzel örneklikler tarih içindeki ışıltılarını etrafa yayarlar.

Ama her insan, her nesil kendi imtihanını verir.

Merhametsizliğin büyük kitleler halinde kurban aldığı bir çağı yaşıyoruz.

Merhametsizliği paylaşmak var, kurbanlığı paylaşmak var.

Bir de, tıpkı Rasûlullah’ın (s.a.v.) velâdetine tanıklık eden ve Mehmet Akif’in ifadesiyle;

“Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta

Dişsiz mi bir insan onu kardeşleri yerdi”

dediği cahiliye çağındaki bir durum karşısında insanlığa yeniden izzeti taşıma misyonu.

Kız çocuklarını diri diri toprağa gömen insanlık çürümesinden kurtardı İslam, insanı...

İnsanı Rahmânâ taşıdı Rasulullah sallallahü aleyhi ve sellem.

Elini kandan kurtardı insanın. Kendi çocuğunun kanından...

Kölenin üstüne insan libasını giydirdi.

İSLAM'IN RAHMET İKLİMİ

Şimdi de, ana rahminde işlenen cinayeti sona erdirmek için lâzım İslam’ın rahmet ikilimi.

Bir bombanın altında yüzbinlerce, milyonlarca insanın kanını dökmeyi normalleştiren zihniyetin esaretinden kurtarmak için lâzım.

“Horasan’dan Şam’a kadar bir insanın ayağına diken batsa...” ya da “Dünyada üşüyen bir kişi varsa...” diye kurulan bir cümle, ne kadar erişilmez bir merhameti ifade ediyor. Akdeniz sularında dalgalarla boğuşup kıyıya cesedi vuran bebeklerin görüntüleri bir yandan insanın insana acımasızlığında nasıl bir noktaya geldiğimizi, diğer yandan da Allah Rasûlü’nün alemşümul rahmet vasfının ne kadar acil ihtiyaç haline geldiğini gösteriyor.

Çağıralım Rasulullah’ı insanlığın yaralarını tedavi etsin.

Çağıralım O (s.a.v)’nun izinde yürüyen Müslümanı, yüreği O’nun gönül dergâhında yoğrulmuş mü’minleri çağın yarasına merhem olsun.

Ölçülerle ve Önderlerle aramızdaki mesafeyi kapatma zamanındayız. Yoksa insanlığın düşüşü korkunç olacak.

Kaynak: Ahmet Taşgetiren, Altınoluk Dergisi, Sayı: 395