İslam’da Evli Kadının Mali Hakları

Sorularla İslam

Evli bir kadının mali hakları nelerdir? İslam’a göre kadının kocası üzerindeki hakları.

Evli bir kadının mâlî haklarını üç grupta toplayabiliriz:

EVLENEN KADININ HAKLARI

1. Mehir

Erkeğin evlenirken karısına verdiği veya vermeyi taahhüt ettiği para veya mala “mehir” denir. Kur’an’da; “aldığınız kadınların mehirlerini cömertçe veriniz” [1] Mehir evliliğin rükün veya şartlarından değil, nafaka gibi kocaya vacip olan mâlî bir haktır. Hz. Peygamber, Ali (r.a)’a kızı Fâtıma’ya mehir olarak fazla bir zırhını vermesini bildirmiştir.[2]

Birçok toplumda, erkek tarafı evleneceği kızın ailesine para ya da sair bir mal verme geleneği vardır. Eski Türkler’de “kalın” uygulaması da bu niteliktedir. Yalnız Hıristiyanlıkta mehrin aksine, kadının ailesi erkeğe drahoma adıyla bir meblağ verir.

Mehir nikâh sırasında belirlenip belirlenmemesine göre ikiye ayrılır. Evlilik sırasında miktarı belirlenmişse buna “mehr-i müsemmâ”, belirlenmemişse “mehr-i misil” denir. Yine evlilik sırasında peşin ödenen mehre “mehr-i muaccel”, ödenmesi sonraya bırakılan mehre ise “mehr-i müeccel” adı verilir. Ancak mehrin ödenme zamanı belirlenmemişse, ilke olarak boşanma anında veya eşlerden birisinin ölümü durumunda mehrin vadesi gelmiş sayılır.

İmam Ebû Hanîfe’ye göre mehrin en az miktarı 10 dirhem (5 dirhem yaklaşık bir koyun bedeli), İmam Mâlik’e göre üç dirhemdir. İmam Şâfi ve Ahmed İbn Hanbel’e göre ise en azı için bir sınır yoktur. Mehrin en çok miktarı için bir sınır getirilmemiştir. Âyette; “onlardan birine yüklerle mehir vermiş olsanız bile, ondan bir şey almayınız” [3] buyurulur. Hz. Ömer mehirleri 400 dirhemle sınırlamak istemiş, fakat bir kadının yukarıdaki âyeti okuyarak karşı çıkması üzerine sınırlamadan vazgeçmiştir.[4]

Kadın; nikâh sırasında bir mehir belirlenmişse buna, belirlenmemişse aileden emsal kızların mehri kadarına hak kazanır. Mehir kadının hakkı ve onun için iktisadî bir destektir. Onu veli alıp, kendisi için sarf edemez.

2. Nafaka

Evlilik içinde kadının yiyecek, giyecek ve mesken masrafı kocasına aittir. Evin tefrişi ve ev eşyasının temini de erkeğin görevidir. İslâm toplumlarında örf gereği, kadının da yeni evine belirli bir çeyiz getirmesi ve ev eşyası alımına katkıda bulunması yaygın hale gelmişse de, özellikle Hanefîlere göre kadın böyle bir katkıya zorlanamaz. Kocanın eve harcamaları örfe ve karı kocanın sosyal durumuna göre belirlenir.

Kur’an’da şöyle buyurulur: “Annelerin yiyecek ve giyeceği gücünün yettiği ölçüde çocuğun babasına aittir.” [5] “Varlıklı olan kimse, nafakayı varlığına göre versin. Rızkı kendisine daraltılan yoksul da nafakayı Allah’ın ona verdiğinden versin. Allah, hiç kimseye ona verdiğinden başka bir şey yüklemez. Allah, bir güçlüğün arkasından kolaylık verir.” [6] “Boşanan kadınları, gücünüzün yettiği kadar ikamet ettiğiniz yerin bir bölümünde oturtun..” [7]

Kocanın ev masraflarını karşılamaması durumunda kadın mahkemeye başvurarak kendisine nafaka takdir ettirebilir. Bunun belirlenmesinde karı kocanın mâlî ve sosyal durumları birlikte dikkate alınır. Yalnız kocanın durumu dikkate alınır, diyen fakihler de vardır. Kadın takdir edilen nafakayı gerektiğinde icra yoluyla alır. Nafakayı ödemeyen koca hapisle buna zorlanabilir. Ancak yoksul olan kocayı hapisle zorlama uygun olmaz. Çünkü Kur’an’da, dara düşen borçluya, eli genişleyinceye kadar süre tanınması tavsiye edilir.[8]

Karı koca, nafaka borcu ve miktarı üzerinde anlaşmamışsa veya hâkim tarafından takdir yapılmamışsa, taraflardan birinin ölümü, boşanma veya kadının itaatsiz (nâşize) duruma düşmesi ile ödenmeyen nafaka düşer.

Şâfi, Mâlikî ve Hanbelî mezheplerine göre ise nafaka hâkimin takdirine bağlı olmaksızın kuvvetli bir alacak sayılır ve ancak ödenmekle veya nafaka alacaklısının kendi hakkından vazgeçmesi (ibrâ) ile düşer.

3. Mal Ayrılığı Rejimi

İslâm’da genel olarak eşler arasında mal ayrılığı rejimi esas alınmıştır. Koca gelir getirici bir işte çalışarak kendisinin, eşinin ve çocuklarının geçimini sağlamakla yükümlüdür. Kadın, geliri olduğu takdirde bu harcamalara katılmaya zorlanamaz. Ancak kendi isteğiyle çalışarak veya miras yoluyla elde ettiği geliriyle aile harcamalarına katılırsa, bu onun ahlakının güzelliğinden olup, ayrıca sadaka ecri alacağında şüphe yoktur. Nitekim kocanın İslâmî ölçüler içinde aile fertleri için yaptığı bütün harcamaların da ona sadaka ecri kazandırdığı hadislerle sâbittir.

Bununla birlikte kadın, kendisine ait gelirleri aile harcamalarına karıştırmayarak tasarruf da edebilir. Bunları karz (ödünç) olarak kocasına kullandırabilir. Kendisine ait parayla satın alınan taşınır veya taşınmaz malların kendi mülkiyetinde kalmasını isteyebilir. Kocasının ölümü veya boşanma durumunda, kendisine ait mal ve haklarını ayrıca hesaplattırarak, miras dışı kalmasını sağlayabilir.

Dipnotlar:

[1] Nisâ, 4/4. bk. 4/24. [2] Ebû Dâvud, Nikâh, 35; Nesâî, Nikâh, 76; Ahmed İbn Hanbel, I, 80. [3] Nisâ, 4/20. [4] Şevkânî, Neyl, VI, 168; Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, Mısır, ty, IV, 283 vd. [5] Bakara, 2/233. [6] Talâk, 65/7. [7] Talâk, 65/6. [8] bk. Bakara, 2/280.

Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam İlmihali, Erkam Yayınları