İslam’da Atâlet Yok

İSLAM VE İHSAN

İslam’da atâlet var mıdır? Bugün Allah rızası için ne yaptın?

İslâm dünya nizâmının içtimâî bakımdan son derece dinamik olan yapısı, ferdi de dinamik ve çalışkan olmaya sevk eder.

İSLAM’DA ATALET YOK

İslâm, âtıl bir şey kabul etmez. Cenâb-ı Hakk’ın yarattığı hiçbir varlık, selîm yapısı itibârıyla âtıl değildir. Canlı ve cansız bütün âlem, dâimî bir hareket hâlindedir.

Cenâb-ı Hakk’ın bir imtihan âlemi ve mârifetullah mektebi olarak yarattığı kâinâta baktığımız zaman görürüz ki hiçbir şeyde hantallık, donukluk ve atâlet yoktur. Milyonlarca senedir yörüngesinde dönmekte olan Güneş ve Ay, ayrıca diğer yıldızlar, gökyüzü, yeryüzü ve bütün canlılar, ilâhî tayinle belirlenmiş olan vazifelerini inkıtâsız yerine getiriyor; bunun için durmaksızın hareket ediyor.

Mikro âlemde bile durum aynı. Meselâ bir atom deşifre edilip içine bakıldığında; proton, nötron, elektron vesâir kuarkların, müthiş bir hızla ve dâimî bir sûrette hareket hâlinde olduğu görülür.

Cansız zannedilen cemâdatta bile boş ve âtıl hiçbir şey yoktur. Her şey dâimî bir hareketle Allâh’ın takdir ettiği nizâma boyun eğmiş hâldedir.

İnsanoğlunun bu ilâhî tanzîmin dışında; gayret, faâliyet ve sâlih amellerden uzak kalması, ne büyük bir gaflettir!

Cenâb-ı Hak, Rahmân sûresinde buyuruyor:

“Göğü (Allah) yükseltti ve mîzânı (dengeyi, ölçüyü) koydu. Sakın dengeyi bozmayın!” (er-Rahmân, 7-8)

Yani insan da irâdî fiillerinde, kâinattaki bu ilâhî denge ile âhenk teşkil edecek şekilde, ölçülü bir dinamizm hâlinde olmalıdır.

İnsan vücudu, gayr-i irâdî, bu dinamizmin bir parçasıdır. İnsan mecburen istirahat etse de kalbi, ciğerleri vesâir uzuvları dinlenmez. Teneffüs ve kan deverânı devamlı faal durumdadır.

Kâinattaki bütün bu hareketlilik ve dinamizm, mü’mine sürekli bir faaliyet içinde olmasını telkin etmektedir.

Eğer insan, kâinattaki bu son derece dinamik ilâhî nizâma aykırı şekilde, nefsânî bir atâlet içinde kalırsa yahut gücünü vahyin hilâfına ve bâtılın emrinde kullanırsa, kendine yazık etmiş olur. Cenâb-ı Hakk’ın lûtfettiği ömür nîmetini de israf etmiş olur.

Âyet-i kerîmelerde buyrulur:

“Boş kaldın mı hemen (başka) işe koyul.” (el-İnşirâh, 7)

“Ve yalnız Rabbine yönel!” (el-İnşirâh, 8)

Bu itibarla, bir Müslümanın “boş vakti” olamaz. Nitekim vakti en iyi şekilde değerlendirmekte de ümmetine numûne-i imtisâl olan Peygamber Efendimiz sallâllâhu aleyhi ve sellem ömrü boyunca bir kez olsun;

“–Bir hurma ağacının gölgesinde üç gün tatil yapayım.” demedi. Allah yolundaki gayret ve fedakârlıkları sebebiyle hiçbir zaman yorgunluk, bezginlik ve bıkkınlık göstermedi. Bir hayrı bitirince, hemen diğer bir hayra koştu. Efendimiz’in gönlü; ibadetle, zikrullâh ile infakla, tebliğ ve irşad faaliyetleriyle huzur buldu.

BUGÜN ALLAH RIZASI İÇİN NE YAPTIN?

Ashâbının da aynı şekilde vaktini dolu dolu geçirmesini isteyen Efendimiz sallâllâhu aleyhi ve sellem sık sık sorardı:

“Bugün kim bir yetim başı okşadı?

Bugün kim bir cenaze namazına iştirâk etti?

Bugün kim bir yoksulu doyurdu?

Bugün bir hasta ziyaretinde bulunan var mı?”

Sonra da:

“Kim bu sâlih amelleri bir araya getirirse o mutlaka Cennet’e girer.” buyururdu. (Müslim, Fedâilu’s-Sahâbe, 12)

Zira bütün bu sâlih ameller, âhiret kazançlarıdır ve; “Esas hayat da âhiret hayatıdır.” (Buhârî, Rikāk, 1)

Zaten temel prensip şudur:

“İnsan için çalıştığından başka elde edeceği bir şey yoktur!” (en-Necm, 39)

Hayat nîmeti bittikten sonra, kabir ve kıyâmette çalışıp kazanma imkânı yoktur. Bu yüzden ömür sermâyesinin her ânını büyük bir gayretle ihyâ etmek gerekir.

Unutmayalım ki Hazret-i Ali radıyallâhu anh’ın ifadesiyle:

“Bugün amel işleme günüdür, hesap yoktur. Yarın ise hesap vardır, amel işleme imkânı yoktur.” (Buhârî, Rikāk, 4)

Rivâyete göre İlyas aleyhisselâm, Ölüm Meleği’ni görünce dehşete kapılarak ürperir. Azrâil aleyhisselâm, bunun sebebini merak ederek:

“−Ey Allâh’ın Peygamberi! Ölümden mi korktun?” diye sorar.

İlyas aleyhisselâm cevâben:

“−Hayır! Ölümden korktuğum için değil, dünya hayatına vedâ edeceğim için bu hâldeyim…” der. Sonra da sözlerine şöyle devam eder:

“−Dünya hayatında Rabbime kulluk yapmaya, iyilikleri emredip kötülüklerden men etmeye gayret ediyor, vaktimi ibadet ve amel-i sâlihlerle geçiriyor, güzel ahlâk ile yaşamaya çalışıyordum. Bu hâl benim huzur kaynağım oluyor, gönlüm sürur ve neşelerle doluyordu. Ölünce bu zevk ve lezzetlerden mahrum olacağım ve kıyâmete kadar mezarda rehin kalacağım için mahzun olmaktayım!”

Bu sebeple ölüm gelmeden evvel, fırsat eldeyken, bütün gayreti sâlih ameller işlemeye sarf etmek gerekir. Zira âhiret azığını tedârik etmek için gün bugündür. Ecel gelip çattıktan sonra ne kabirde ne de mahşerde sâlih amel işleme imkânı yoktur.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, İslam Tefekkür Ufku, Erkam Yayınları