İnsanlarda Görülen Olağanüstü Haller

Namaz İlmihali

İnsanlarda görülen olağanüstü haller nelerdir? Keramet nedir, kimler keramet gösterebilir? İlham nedir, kimlere gelir? İrhas nedir? Meunet ve istidrac nedir? İhanet nedir, kimler ihanet eder?

Şekil bakımından mucizeye benzemekle birlikte aralarında nitelik farkı bulunan birtakım olağanüstü haller daha vardır. Mucize peygamberlik görevini üstlenmiş kişide meydana gelirken, mucize dışı olağanüstülükler, peygamber olmayan kişilerde görülür. Diğer yandan mucize taklit edilemezken, diğer olağan üstülükler taklit edilebilir.

OLAĞANÜSTÜ HALLER

Mucize dışı olağanüstülüklerin başlıcaları şunlardır:

  • Keramet Nedir, Kimler Keramet Gösterebilir?

1. Kerâmet: Sözlükte; izzet, şeref, iyilik ve güzellik demektir. Terim olarak, bağlı olduğu gerçek semâvî dinin hükümlerine titizlikle uyan, peygamberine gönülden bağlı olan ve Allah’ın sevgisini kazanmış bulunan kimi velî kişilerin elinde meydana gelen olağanüstü hallere “kerâmet” denir.[1] İnançlarından dolayı zulme uğrayan ve kasabalarını terk ederek bir mağaraya sığınan, orada kış uykusuna çekilmiş gibi yıllarca kaldıktan sonra, Yüce Allah tarafından yeniden hayata döndürülen Ashâb-ı Kehf’in durumu bir kerâmet halidir.[2] Hz. Süleyman’ın isteği üzerine, bir kulun, Belkıs’ın tahtını göz açıp kapayıncaya kadar getirmesi,[3] mağarada mahsur kalan üç kişinin geçmiş güzel amellerini öne sürerek kurtulması,[4] birer kerâmettir.

Yine Hz. Ömer’in hilafeti sırasında, Medine’de irad ettiği bir cuma hutbesinde Nihâvend’de savaşmakta olan komutanı Sâriye’ye, “Ey Sâriye dağa çık dağa!” diye seslenmiş, bunu gerek Medine’de cuma namazında bulunanlar ve gerekse yüzlerce kilometre uzaktaki komutanı Sâriye işitmiş ve bu uyarı onun savaşı kazanmasına sebep olmuştur. Bu olay da Hz. Ömer ve Sâriye için birer keramettir.[5]

Hadiste şöyle buyurulur: “Erkeklerden kemâle erenler çoktur. Kadınlardan ise Meryem binti İmrân ile Firavun’un karısı Âsiye’den başka kemâle eren yoktur.” [6] Çoğunluk İslâm bilginleri kadınlardan peygamber gelmediğini, ancak, Kur’an’da meleklerle uzun görüşmesini ve Allah’tan kendisine haber verilmesini dikkate alarak,[7] Hz. Meryem’in, kerâmetleri Kur’an âyetleri ile sâbit olan bir “evliyâ (azîze)” olduğunu söylemişlerdir.[8]

Kur’an-ı Kerîm’de “velî-evliyâ” kelimesi ile ifade edilen Allah dostları ile ilgili olarak çeşitli âyetler vardır. Bu âyetlerde, Allah dostunun sağlam bir imana ve takvâya sahip olması gerektiği vurgulanmıştır.[9] Çünkü onlar iman ile ma’rifetullaha, takvâ ile de üstün ahlâka ulaşmış olduklarından her türlü korku, endişe ve ümitsizlikten kurtulmuş olurlar.

Takvâ sahiplerinin özellikleri bir âyette şöyle sıralanır: a) Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaba ve peygamberlere iman etmek, b) Malını Allah sevgisiyle (veya mala olan sevgisine rağmen) akrabaya, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere, köle ve esiri kurtarmaya vermek, c) Namazını dosdoğru kılmak, d) zekatını vermek, e) Sıkıntı, hastalık ve savaşın kızıştığı zamanlarda sabır ve direnç göstermek.[10]

Saîd İbn Cübeyr (r.a)’den rivâyete göre, Hz. Peygamber bir soru üzerine Allah’ın veli kullarını şöyle tanımlamıştır: “Onlar, öyle kimselerdir ki, görüldükleri zaman Allah hatıra gelir.” [11] “.. Secde izinden meydana gelen nişanları, onların yüzlerindedir...” [12] âyetinde buna işaret edilir.

Hz. Ömer’den rivayet edildiğine göre Nebî (s.a.s), kıyamet gününde peygamberlerin ve şehitlerin bile gıpta edecekleri Allah dostlarının dünyadaki hallerini şöyle açıklamıştır: “Bunlar öyle bir topluluktur ki, aralarında bir hısımlık veya menfâatlenme  olmaksızın sırf Allah rızası için ve Allah yolunda birbirlerini severler. Allah’a yemin ederim ki, onların yüzleri bir nur gibidir ve onlar nurdan bir minber üzerindedirler. İnsanlar korktukları zaman onlar korkmazlar. İnsanlar üzüldükleri zaman, bunlar üzülmezler.” [13] Rasûlullah (s.a.s) devamla şu âyeti okumuştur: “Bilesiniz ki, Allah’ın veli kullarına korku yoktur. Onlar üzülmeyecekler de. Onlar iman edip takvâya ermiş olanlardır...” [14]

  • İlham Nedir, Kimlere Gelir?

2. İlham: Kalpte beliren bilgidir. Vahiy ile ilham birbirinden farklıdır. Şöyle ki, vahiy peygambere gelir. Allah tarafından koruma ve gözetim altında peygambere ulaşır. Vahyi alırken peygamberin bilinci yerindedir. İlham ise korunmuş olmayıp, yanılma payı vardır ve bilinç dışı olarak Allah’ın sevgili kullarının kalbine doğuverir. Hz. Musa’nın annesinin durumu ilhama örnek verilebilir. Fir’avun’un, gördüğü bir rüya üzerine, ülkede yeni doğan bütün erkek çocukları öldürttüğü bir sırada dünyaya gelen Musa’yı, annesi bir sepetle Nil nehrine bırakmış, suların sürüklemesiyle Fir’avun’un bahçesinin yakınında bulunan Musa, saraya alınarak orada yetiştirilmiştir. İşte bu olay Kur’an’da şöyle anlatılır:

“Biz, Musa’nın annesine: Onu emzir, kendisine zarar geleceğinden korktuğunda onu denize bırak, korkma, kaygılanma, çünkü biz onu yine sana geri döndüreceğiz ve kendisini peygamberlerden biri yapacağız, diye bildirdik.” [15] Bu bildirme, ilham veya rüya yoluyla olmuştur. İlham kelâmcılara göre bilgi kaynağı sayılmamakla birlikte, sahibi için “ameli gerektirecek bir gücü” olabilir. Bu, peygamberlerin peygamberliği niteliğinde değilse de, velinin kerâmeti gibi bir haldir. Bu ilham Musa doğduktan sonra olmuş, annesinin onu üç ay kadar emzirdiği nakledilmiştir.[16]

  • İrhas Nedir?

3. İrhas: Peygamberlik görevi verilmezden önce peygamberlerde görülen olağanüstü haller olup, daha sonra bu kimsenin peygamber olacağına delil sayılır. Hz. İsa’nın beşikte iken konuşması bu niteliktedir.[17]

  • Maunet Nedir?

4. Maûnet: Yardım ve kolaylık anlamına gelir. Amelleri, davranışları ve ahlâkı güzel olan bazı mü’minlerde ortaya çıkan olağanüstü haldir. Yüce Allah’ın velî olmayan müslüman bir kulunu, darda kaldığı veya sıkıntıya düştüğü zaman, olağan üstü bir şekilde bu darlık ve sıkıntıdan kurtarmasıdır.

  • İstidrac Nedir?

5. İstidrâc: Süre tanımak, mühlet vermek demektir. Küfrü ve günahı açık olan kimselerde kendi isteklerine uygun olarak ortaya çıkan olağanüstü hallerdir. Cenâb-ı Hak, istidrâc gösterecek kimseye daha fazla küfür ve günaha dalması için bu yeteneği verir. Şeytanın duasının kabul olunarak, kıyamete kadar kötülük yapmasına fırsat verilmesi, Firavun, Nemrut ve benzerlerinin yeryüzündeki saltanatlarının bir süre kendi istedikleri tarzda yürümesi istidrac türünden olaylardır. Yine zalimlerin ve kâfirlerin bir bölümünün dünya işlerinin iyi gitmesi de istidracla ilgilidir.

Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulur: “Âyetlerimizi yalan sayanları, biz bilmeyecekleri noktalardan derece derece (istidrac ile) helâke sürükleriz. Ben onlara mühlet veririm (onların iplerini uzatıveririm.) Benim lütuf yüzünden kahrım (dayanılamayacak kadar) çetindir.” [18] “Artık bu sözü yalan sayanları bana bırak. Biz onları kendilerinin bilemeyecekleri bir yönden, derece derece azaba yaklaştırıyoruz. Ben onlara süre tanıyorum. Şüphe yok ki, benim tuzağım sağlamdır” [19]

Bu ayetlerdeki istidrac kelimesi; bir kul günahına devam ettikçe, Cenâb-ı Hakk’ın onun sağlığını, ikbalini, devlet ve nimetini artırması, onun şükrünü, tevbesini, istiğfarını unutturması, böylece onu azap ve gazabına derece derece yaklaştırması ve sonunda ansızın onu yakalayıvermesi anlamlarını taşır.[20] Hz. Ömer’in, İran fethedildikten sonra ganimet malları Medine’ye getirilince şöyle dua ettiği nakledilir: “Allahım... Bu hazinelerin istidrac olmasından sana sığınırım.” [21]

  • İhanet Nedir, Kimler İhanet Eder?

6. İhanet: İstidrac küfrü ve isyanı açık olan kimselerin elinde isteklerine uygun olarak meydana gelirken, ihanet olağan üstü halin, bu kimsenin arzusunun aksine olarak gerçekleşmesidir. Bu da küfrü ve isyanı açık olan kimselerin elinde ortaya çıkar. Meselâ; peygamberlik iddiasında bulunan Müseyleme, bir gözü kör olan çocuğun, gözünün açılması için eliyle meshetmiş, ancak çocuğun diğer gözü de kör olmuştur. Yine bir kuyunun suyunu artırmak için istekte bulunmuş, fakat kuyu tamamen kurumuştur. Buna “hızlân” da denir.

Sihir ve san’at türüne giren bazı tuhaf olaylar vardır ki, bunlar alet, sebep ve araçlara bağlı olarak yapılır ve gerçekte tabiat kurallarına uygun olarak meydana gelebilir. Sebep ve şartları bilen kimseler, her zaman bu tip garip hünerleri gösterebilir. Bunların fizik açıklamaları bulunduğu için gerçekte olağanüstü özellikleri yoktur.

Dipnotlar:

[1] Taftazâni, Şerhu’l-Mekâsid, İstanbul 1305, II, 203 [2] bk. Kehf, 18/ 9-12. [3] Neml, 27/ 38-40. [4] Buhârî, İcâre, 12. [5] Gölcük, age, s.171. [6] Buhârî, Enbiyâ, 32, 46; Müslim, Fazâilü’s-Sahâbe, 70; Tirmizî, Et’ime, 31. [7] bk. Âl-i İmrân, 3/37. [8] bk. Kurtubî, Câmi’ IV, 53,54; A.Davudoğlu, Sahîh-i Müslim Terceme ve Şerhi, İst. 1979, X, 286. [9] bk. Bakara, 2/257; A’râf, 7/196;Yûnus, 10/62-64. [10] Bakara, 2/177. [11] Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili, IV, 2731. [12] Feth, 48/29. [13] Tâcu’l-Usûl fî Ahâdîsi’r-Rasûl, V, 83. [14] bk. Yûnus, 10/62-64; er-Râzî, Mefâtihu’l-Gayb, İstanbul, 1307, V, 14; İbn Kesîr, Tefsîr, II, 422; Elmalılı, age, IV, 2731 [15] Kasas, 28/7. [16] bk. Elmalılı, Kasas, 28/ 7. âyet tefsiri. [17] Mâide, 5/110-115. [18] A’râf, 7/182, 183. [19] Kalem, 68/44,45. [20] H. B. Çantay, age, III, 1078, dipnot, 68. [21] Ömer Nesefî, Akâid, s. 170; Gölcük, age, s. 175.

Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam İlmihali, Erkam Yayınları