İnsanı İbâdetten Alıkoyan 4 Şey

İSLAM VE İHSAN

Allah Teâlâ buyuruyor ki: “Kâfirlerin müslümanları irtidâda icbar etmelerinin sebebi onların dünya hayâtını âhiret üzerine tercih etmeleridir. Allah Teâlâ kâfir olan kavmi hidâyette kılmaz.” (Nahl Sûresi, 107)

Kâfirlerin, bekâsı olmayan ve zevâle mâruz olan dünya hayâtını, muhabbetleri sebebiyle âhiret üzerine tercih ederek hevâ-yı nefsaniyyelerine tâbî olmaları, kendilerinin küfür üzerinde ısrarlarına ve başkalarını da küfre icbar etmelerine sebeb olmuştur. Binaenaleyh bu sûretle kâfirlerin irâdelerini küfre sarf etmeleri sebebiyle Allah Teâlâ onları tarîk-ı necâta ulaştırmaz ve hidâyet etmez.

İBÂDETTEN ALIKOYAN ŞEYLER

Bu âyet-i celîleden müstefâd olan hüküm: Dünya hayâtına lüzûmundan fazla kalben muhabbet etmenin insanın helâkine ve küfrüne müeddî olacağıdır.

İbadetten alıkoyan bağlar dörttür:

  1. Dünya
  2. Mah­lû­kat
  3. Şeytan
  4. Nefs

Dünyadan sıyrılmak, mahlû­kat­tan ayrılmak, şeytan ve nefs ile muhârebe etmek lâzımdır.

“İşte şu dünyayı âhiret üzerine tercih edenler o kimselerdir ki, Allah Teâlâ hazretleri onların kalblerini kendi sû-i ihtiyarları sebebiyle mühürledi. Ki onlar îmânın esrarını ve tevhîdin kavuşturacağı saâdeti anlayamadıkları gibi îmânın lezzetini de tadamazlar; kulaklarını da mühürledi ki îmânın delillerini işitmezler; gözlerini de mühürledi ki bu âlem-i mükevvenâta ibret nazariyle bakamazlar. Binaenaleyh gözlerinde olan inad perdesi hakkı görmelerine mânîdir. İşte şu halde kalbleri Hakk’ı idrâk etmez; ve kulakları hakk sözü duymaz ve gözleri Hakk’ın kudretini ve birliğini görmez olan kimseler âhiretten gâfillerdir. Şüphe yok ki onlar elbette âhirette hâsîrinden olacaklardır.” (Nahl Sûresi, 108-109)

Ve lâkin kalbi küfür ile dolu olan için dünyada gadab-ı ilâhî ve âhirette azâb-ı âzîm vardır.” (Nahl Sûresi, 106)

ZÜ'L-KARNEYN HİKAYESİ

Hikâye olunur ki:

Zü’l-karneyn, dünyaya değer vermeyen, ölülerinin kabirlerini kapılarının önüne yapan, yerden yetişen nebatlarla rızıklanan ve tâatla meşgul bir kavme rastladı ve onların reislerine elçi gönderdi. Reisleri:

–"Benim Zü’l-karneyn’le görüşmeme ne gerek var?", diye görüşmekten imtinâ etti. Bilâhare Zül-karneyn onların yanına geldi ve:

–"Niçin sizin altın ve gümüşünüz azdır?"

–"Bizim aramızda dünyaya tâlib olan yoktur. Çünkü dünya hiç kimseyi doyurmamıştır. Bu yüzden biz ölümü unutmamak için ölülerimizin kabirlerini kapımızın önüne yapıyoruz."

Sonra bir kafatası çıkardı ve:

"Bu, halkına zulmeden ve dünya malını cem eden meliklerden birinin başıdır. Allah onun rûhunu kabzetti de onun seyyiâtından başka bir şeyi geri kalmadı", dedi.

Tekrar bir başka kafatası çıkardı ve:

"Bu da âdil ve müşfik bir melikin başıdır. Allah Teâlâ onun rûhunu kabzetti de onu cennetine yerleştirdi ve derecesini yüceltti", dedi.

Topluluğun reisi bu defa elini Zü’l-karneyn’in başının üstüne koydu ve:

–"Senin başın bunların hangisinden", dedi. Zü’l-karneyn ağladı ve:

–"Eğer benimle arkadaş olmayı arzu edersen memleketi aramızda taksîm edelim ve vezirliği sana vereyim", dedi. O da:

–"Heyhat, yazık", dedi. Zü’l-karneyn:

–"Niçin", dedi.

–"Çünkü halk, mal ve mülk sebebiyle sana düşmandır. Benim dostlarım ise beni kanâatim sebebiyle sevmektedirler."

Kaynak: Ramazanoğlu Mahmud Sâmi, Musahabe -6, S. 48-50