İnsana Dair Kaybedilenler

Cemiyet Hayatımız

Kaybettiklerim içinde en çok özlediğim çocukluğumdan bir kapı aralığı…

Avlu duvarları birbiriyle dost, müstakil evleri, düşünce hiç acıtmayan taşlı sokakları, mahzun bakışlarımı gizleyen köşe başları.

Bahçesinde mütebessim çehreli mor menekşeler, karda açmak için tembihli kardelen çiçekleri ve rayihası dört bir yanı saran sümbüller.

Kışa gebe, su arkının altında bir kış armudu, yapraklarında bazen hicran, bazen ürperiş olsa da, gene de hep bahtiyar olan üzüm asması. Gönülleri birbirine kördüğüm dostluklarda, demini alan sabah çayları...

Kavak ağacı yaprağını tepeden döker, dedem kış belki çetin geçer der, soba sıcağıyla daldığım uykular ve misafiri huzur olan rüyalar…

Ne ansızın çöken karanlık, ne derin dipsiz kuyular... Bu yüzden avuntularım kolay, kaybedişlerim korkusuz, beni de zaten bu oyalar...

ÇOCUK YÜREĞİ UNUTUR

Küçük odanın sokağa açılan dar bir penceresi vardı. Soğuk havalarda buğulanınca kimseler görmeden üzerine hayallerimi çizer, üşüyünce minik ellerim bırakır, unutur giderdim. Sonra dışarıdaki sese kulak kesilir, oyun zamanı derdim. Tek oyuncağımdı örgüden içi bez dolu bebeğim. Buna da aldırışsızdı, mesrurdu çocuk yüreğim...

Yeşil tokmaklı tahta kapıyı hep koşarak açarken ben, bir rüzgar okşardı saçlarımı, içimde kelebekler uçuşurken.

Öğrenilmiş acılara sessiz kalır, yaşımdan büyük davranır, yastık altında sabahladığım bayramlık sandıktaki kumaştandır. Maharetli annemin ellerinden geçince, görenler hazır alınmış sanır. Hem, cam camekanlı bir dükkandan alınması şart mıdır?

NEDENSİZ SEVİNÇLER

Nedensiz, itirazsız sevinçleri hüzünlerine galebe günler, birbiriyle yarışır. Buharı üzerinde ekmek sade gösterisiz hep yemek, tel dolaba saklananları bulmak gerçekten bir emek. Bulmak, sevinçten uçmak demek, ama fazla yememek de gerek.

Gökyüzüne serpilen yıldızlar içinden küçük ve büyük ayıyı itinayla sayarken ben, her bir rekat için bir nohut tanesi koyardı kenara anneannem... Ardından gelen muzip gülümsemem, bir buruk hatıra şimdi yıkıntılar arasında bulmaya çalıştığım ve adını bir ömür boyu özlem koyduğum...

Şimdi zaman, zamanın içinde ikiye ayrılır, beni de hülyalara daldırır.

SESSİZ VE DE KİMSESİZ

Yamaçlara tutunmaya çalışan cılız çığlıklar, kayboluşlar sessiz ve de kimsesiz. Rüzgar kanatlarım olmayınca hırçın dalgalara takat yetiremez, bir girdabın içinde durmadan döner oldum.

Sokaklar taşsız geniş, adımlarım anlamsız, bakışlarım tümden sırdaşsız...

Çiçekler aynı açmıyor, hatta aynı bile kokmuyor. Ben o çiçekleri arıyor, hala onları kokluyorum..

Birkaç kelime ile bitirmek yerine, üç nokta koymalı buraya kapı kapanmasın diye... Puslanmasın... Hep tazecik kalsın. Hatırlayınca hem içimi acıtsın sonra hemen huzur kaplasın. Ve hep özlediğim olarak kalsın.

Kaynak: Ülkü Gündüz, Altınoluk Dergisi, Sayı: 372, Şubat 2017