İmtihanın Çemberinden Geçen Müminler

Cemiyet Hayatımız

Kamil bir mümin olmanın gereklilikleri nelerdir? Mümin için imtihan en demektir?

İnsanlar, îmân ve fazîlet dâvâsında çile, sıkıntı, ızdırap ve elemle dolu binbir merhalelerden geçirilirler. Böylece Hakk yolunda ilâhî dâvânın sâdıkları ile fâsıkları birbirinden ayırdedilir. Bunun içindir ki, sadece îmân etmek kâfî değildir. Onu amel-i sâlihle süsleyerek ilâhî imtihânlarda muvaffak olabilecek bir seviyeye yükseltmek zarûreti vardır.

Allâh Teâlâ Kur’ân-ı Kerîm’de: “Elif. Lâm. Mîm. İnsanlar yalnız «inandık» demekle hiç imtihân edilmeden bırakılacaklarını mı sandılar?” “Şânım hakkı için onlardan öncekileri de imtihân ettik. Elbette Allâh, (dîn ve îmân dâvâsında) sâdık olanlarla yalancıları bilmektedir.” (el-Ankebût, 1-3) buyurarak îmân ve imtihânın âdetâ içiçe olduğunu beyân eylemiştir.

Buna göre; îmân bir lutuf, imtihân da onun miyârı, kuldan istenilen sabır ve teslîmiyetle îmânı muhâfaza ise, bir bedel mesâbesindedir. Yâni Hakk Teâlâ, verdiği lutfunun yüceliğini ve değerini idrâk ettirmek için kullarına takdîr buyurduğu imtihânlarla -onların iktidarları nisbetinde- âdetâ bir bedel taleb etmektedir. Âyet-i kerîmedeki: “Allâh mü’minlerden mallarını ve canlarını, onlara (verilecek) cennet karşılığında satın almıştır.” (et-Tevbe, 111) ifâdesi de, bu hakîkatin bir tezâhürüdür.

KAMİL İMANA VESİLE

Dolayısıyla, rızâ-yı ilâhîyi kazanmak için, Hakk’ın istediği bedelleri (can, mal-mülk, vesâireyi) seve seve O’nun yolunda fedâ etmek, îmânın kemâline vesîledir. Mü’minlerin şu imtihân dünyâsındaki ibtilâ, mihnet ve meşakkatleri, âhıret kazancına bir bedel olarak kaydedildiği şüphesizdir.

Diğer taraftan dünyâ ihtirasına kapılmış îmânsızların, Kur’ân’a ve dîni yaşamaya çalışanlara yaptıkları tecâvüzler ise, onlar için ebedî ızdırap ve felâket dolu bir cehennem azâbının kahredici bedeli hükmündedir. Zîrâ onlar, iki yönden azâbı hak etmektedirler. Biri îmân etmemeleri, diğeri de mü’minlere zulmetmeleridir.

Hâsılı gerçek îmânın bedeli, yâni kâmil mü’min olabilmek, Allâh’tan başkasına kul olma temâyülünden tezkiye olunmaya bağlıdır. Bu, îmânın îcâbı olan imtihânları muvaffakıyetle tamamlama gayretinde olmak demektir. Dolayısıyla îmânın kemâle erebilmesi için şehâdeti zedeleyen her türlü davranış ve fiillerden korunma zarûreti pek mühimdir. Bu zarûretin farkında olmamak, çok yakın bir gelecekte çâresiz nedâmetlerin girdabında boğulup helâk olmak demektir.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, İslam İman İbadet, Erkam Yayınları, 2012, İstanbul