İmanın Lezzetini Tadan Üç Kimse

İbadet Hayatımız

Kendisinde şu üç haslet bulunan kimse imânın lezzetini tadar. İmanın lezzetini tadan üç kimseyi haberimizden okuyabilirsiniz. 

Resûl-i Ekrem (s.a.s) Efendimiz bir hadîs-i şerîflerinde:

“Yedi sınıf insan vardır ki, Allah Teâlâ Hazretleri onları, hiç bir gölgenin bulunmadığı bir günde (Arş'ın) gölgesiyle gölgelendirir. (Bu sınıflardan biri de) birbirlerini Allah için severek, hayatlarını böyle geçiren ve bu hâl üzere vefat eden iki kişidir.” buyurmuşlardır.

Rasûlullah (s.a.s) Efendimiz bir gün ashabına şu müjdeyi verdiler:

“Yevm-i kıyamette insanların bir kısmı için Arş-ı A'lâ'nın etrafına kürsüler konacak (o kürsülerde oturacaklar) yüzleri ayın ondördü gibi parlayacak, diğer) insanlar feryâd ve korku içinde çalkalanırken onlarda korku ve endişe olmayacak. Onlar öyle dostlar (velîler)dir ki, onlar için ne korku ne de hüzün vardır.

– “Bunlar kimdir yâ Rasûlallah?” denildi:

“Dünyâda iken Allah için sevişenler.” buyurdular. Diğer bir hadîs-i şerîflerinde:

İMANIN LEZZETİNİ TADAN ÜÇ KİMSE

“Kendisinde (şu) üç haslet bulunan kimse îmânın lezzetini tadar:

1- Allah Teâlâ Hazretleri ve Rasûlul-lah (s.a.s)'in kendisine (Hak'dan gayri) başkalarından daha sevgili olması.

2- Sevdiği kimseyi yalnız Allah için sevmesi.

3- Allah’ın lutfuyla küfürden kurtulduktan sonra, tekrar küfre dönmeyi ateşe atılmak kadar kerîh görmesidir.” buyurdular.

Allah Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri Tevbe Sûresinde:

“Erkek kadın bütün mü'minler (tev-hîdde) birbirlerinin velîleridirler.” (Tevbe Sûresi/71) buyurmuştur. Yani mü'min-ler tevhîdde birleşmek sûretiyle hem dünyâ ve hem de âhiret işlerinde birbirlerinin yardımcısıdırlar, demektir.

Şüphesiz ki, dînî bağlılık, temeli toprak olan ailevî akrabalıktan daha kuvvetlidir.

Dîne hizmet etmek ancak ve ancak bütün İslâm alemindeki müslümanların aynı gaye etrafında birleşip aynı duygularla ümmet-i İslâm'ı ve şeriatlarını her türlü tehlikeden korumak ve zafere ulaştırmakla mümkündür.

Müslümanlar kendi aralarında Allahu Teâlâ'nın emrettiği şekilde birleşmiyor ve Allah'ın gösterdiği yolun hâricinde bir yol tâkib ediyorlarsa, Allah muhafaza buyursun, zilletin çukuruna yuvarlanmışlar demektir.

Bu takdirde dinlerinin düşmanlarına boyun eğmek, onların kabzasına düşmek ve istibdâdları altında yaşamak mecburiyetinde kalırlar.

Allahu Teâlâ Hazretleri Enfâl Sûre-sinde:

“Allah'tan korkun ve birbirinizin arasını düzeltin!” (Enfâl Sûresi / 1) buyuruyor. Yani, Allah'tan korkun ve Allah'ın gazabını celb edecek münazaalardan, anlaşmazlıklardan sakınarak, aranızdaki hoşnutsuzlukları izâle edin.

Birbirlerine muhalefet ettikleri takdirde elbette ki, aralarında anlaşmazlık ve mücâdele zuhur edecek ve maksad hâsıl olmayacaktır.

Hak Teâlâ Hazretleri Enfâl Sûresinde:

“Birbirinizle nizâlaşmayın! Sonra içinize korku dü-şerek devletiniz elden gider.” (Enfâl Sûresi / 46) buyurmaktadır.

Allahu Teâlâ mü'minlerin kendi aralarında nizâ ve ihti-lâfa düşmelerini menetmekte, böyle bir tehlikenin vukuunda şu iki neticenin zuhur edeceğini bildirmektedir:

1- Bu hâlin başarısızlık, zaaf, soğukluk ve korku husûle getirmesi.

2- Bu yüzden kuvvet ve azametin, şevket ve salâbetin elden gitmesi.

Şu halde, ancak kalbler ve gayeler birleştiği zaman nusret ve selâmete ulaşılır, dilekler kemâliyle tahakkuk eder.

Ramazanoğlu M. Sâmi, Musâhabe-1, s. 16-19

Kaynak: Mahmud Sami Ramazanoğlu, Altınoluk Dergisi, Sayı: 386