İkrah (Zorlama) ile Yapılan Boşama Geçerli midir?

Sorularla İslam

İkrah ne demektir? İkrah (zorlama) ile yapılan talak (boşama) dinen geçerli olur mu?

İkrah; zorlamak demektir. Bir fıkıh terimi olarak; bir kimsenin başkasının malına veya canına yahut bir uzvuna yönelik olarak yaptığı, ondaki rızayı kaldıran veya ehliyetini yok etmediği halde onun ihtiyarını (seçme hürriyeti) bozan veyahut da ondan şer’î yükümlülüğü kaldıran korkutma halini ifade eder. Mecelle’nin tarifi şöyledir: “İkrah; bir kimseyi korkutmak suretiyle rızası olmaksızın bir iş işlemek üzere haksız yere zorlamaktır.”

İKRAH İLE TALAK (BOŞAMA)

İşte malına veya canına zarar verileceği tehdidi altında bir koca eşini boşamış olsa, bu boşama geçerli midir? Bu konuda iki görüş vardır.

1) İmam Ebû Hanîfe’nin Görüşü

İmam Ebû Hanîfe, Nehaî, Sevrî ve Ömer b. Abdilazîz gibi müctehitlere göre zorlanan ve tehdit altında bulunan kimsenin boşaması geçerlidir. Çünkü zorlama temelde iradeyi ortadan kaldırmaz. Zorlanan veya korkutulan kişi kötü olan iki şeyden birisini seçerek, irade ve tercihini belirtmiş olur. Burada onun rızasının bulunmaması sonucu değiştirmez. Tercihinin bulunması yeterlidir. Dayandıkları deliller:

Kur’ân’da şöyle buyurulur: “Koca eşini (üçüncü defa) boşarsa, artık bu kadın ona, başka bir erkekle evlenmedikçe helâl olmaz.[1] Bu âyette, zorlama ya da serbest iradesiyle boşama arasında bir ayırım yapılma­mıştır.

Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

“Küçük çocuk ve akıl hastası dışında her boşama caizdir.”[2] Burada zorlananın boşaması istisna edilmediği için bunun caiz olması gerekir. Bu konuda uygulama örneği olarak aşağıdaki olay gösterilir:

Kocasıyla şiddetli geçimsizliği olan bir kadın, onu hurma bahçesinde bir ağacın altında öğle uykusunda görünce, hançerini boğazına dayayarak; “Beni boşa aksi halde seni boğazlarım.” demiştir. Bunun üzerine kocası onu boşamış ve sonra Hz. Peygamber’e başvurarak bunun hükmünü sormuştur. Hz. Peygamber;

“Boşamada öğle uykusunun hükmü yoktur.”[3] buyurarak, boşamanın geçerli olduğunu bildirmiştir.

Diğer yandan Hanefîler mükrehin boşamasını, şakacı kimsenin (hâzil) boşamasına kıyas etmişlerdir. Şakacı kimse yalnız boşama sözünün lafzını kasteder, hümünü kastetmez. Zorlanan da bunun gibidir. Çünkü o, sonucun meydana gelmesine razı değildir. Bu durum boşamada niyetin gerekmediğini gösterir.[4]

Zorlama ile boşamanın sonuç doğurması için sözlü olması gerekir. Bu yüzden zorla yazdırılan yazı ile boşama meydana gelmez. Zorlama altında yapılan boşama ikrarı da geçerli değildir. Yine bunun gibi, bir kimse korkutularak, eşine dört ay yaklaşmayacağına yemin etse, eşiyle bir araya gelmeden dört ay geçince “ilâ” yoluyla boşama meydana gelir.

2) Çoğunluğun Görüşü

Şâfi, Mâlikî ve Hanbelîlere göre zorlananın boşaması geçerli değildir. Dayandıkları deliller şunlardır:

Kur’ân’da şöyle buyurulur: “İnandıktan sonra Allâh’ı inkâr eden, kalbi îmanla yatışmış olduğu halde inkâra zorlanan değil, fakat küfre göğüs açan kimselere Allah’tan bir gazap iner.” [5]

Buna göre zorlama durumunda küfür sözü bile geçersiz sayılınca, bunun altında kalan boşama vb. sözler öncelikle geçersiz olur.

İbn Abbas’ın (r.a.) naklettiği bir hadiste şöyle buyurulur:

“Şüphesiz Allah, ümmetimden yanılma, unutma ve yapmaya zorlandıkları şeyin (hükmünü) kaldırmıştır.”[6]

Hanefîlere göre, bu hadis genel anlam ifade etmez ve ayrıca hükmünün âhiretteki cezanın kaldırılması ile ilgili olduğu konusunda görüş birliği vardır.[7]

Çoğunluğun dayandığı başka bir delil “iglak” hadisidir. Hadiste; “İglâk (zorlama, korkutma, gazap ve dehşet) sırasında boşamanın hükmü yoktur.”[8]

İğlâk; şiddetli öfke veya üzüntü vb. nedenlerle idrak, kasıt ve şuuru kapatan dehşet ve stres hali demektir. Dehşet ve panik içinde olan kişi aşırı korku, üzüntü veya sinirden dolayı ne yaptığını ve ne söylediğini kontrol edemez. Bu yüzden böyle birisinin boşamasının geçerli olmaması gerekir.

1917 tarihli H.A.K.’nın 105. maddesi ile Osmanlı Devleti uygulamasında çoğunluğun görüşü esas alınmıştır. Madde şöyledir: “İkrah ile vuku bulan talak muteber değildir.”

Dipnotlar:

[1]. Bakara, 2/230. [2]. Kâsânî, age, III, 100; İbnü’l-Hümâm, age, III, 39; Zeylâî, age, III, 221; Zeylaî, bu hadis için «garib» demiştir. [3]. İbnü’l-Hümâm, age, III, 39. [4]. bk. Cassâs, Ahkâmü’l-Kur’ân, II, 472; Zeylaî, Tebyinü’l-Hakâik, II, 195. [5]. Nahl, 16/106. [6]. Buhârî, Talâk, 44, Şurût, 12, Enbiyâ, 27; İbn Mâce, Talâk, 16, 20. [7]. İbnü’l-Hümâm, age, III, 39. [8]. Ebû Dâvûd, Talâk, 8; İbn Mâce, Talâk, 16; A. b. Hanbel, VI, 276; Zeylaî, Nasbu’r-Râye, III, 223; Şevkânî, Neylü’l-Evtâr, VI, 235.

Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle Aile İlmihali, Erkam Yayınları