İbrahim Bin Ethem Hazretlerinin Nefs Tezkiyesi

Hikâyeler

Nefsin, mücâhedeye girmeksizin ve üstelik her istediğini yaparak dizginlenmesi ve temizlenmesi mümkün değildir. Onu, Rabbimizin istediği bir kıvâma getirerek âhirette selâmete erebilmek için mutlakâ ciddî bir gayrete ihtiyaç vardır.

Belh Sultânı İbrâhim bin Ethem’in nefs tezkiyesi ve kalp tasfiyesine meyletmesi, şöyle bir ihtar neticesinde gerçekleşmiştir:

Bir gece yarısı İbrâhim bin Ethem, tahtının üzerinde uyuyakalmıştı. Birden sarayının damında müthiş bir gürültü-patırtı koptu. Bağrışıp çağrışmalar gittikçe çoğaldı ve en nihâyet sultânı uyandırdı.

Sultan İbrâhim bin Ethem, hızla yerinden doğrularak dama doğru haykırdı:

“–Kim var orada? Gecenin bu saatinde damda ne yapıyorsunuz?”

Derinden bir cevap geldi:

“–Kaybolan devemizi arıyoruz sultânım!”

İbrâhim bin Ethem hiddetle seslendi:

“–Damda deve aranır mı bre gâfiller?!.”

Ancak bu seferki cevap çok mânidar bir irşad mâhiyetindeydi:

“–Ey İbrâhim! Sen damda deve aranmayacağını biliyorsun da, sırtındaki ipekli elbiseler, başındaki tâc, elindeki kırbaç ve oturduğun tahtla Hakk’ı arayıp bulamayacağını bilmiyor musun?”

Bu hâdise, İbrâhim bin Ethem’in rûhunda uzun zamandır başlamış bulunan mânevî med-cezirleri iyice sıklaştırdı. Onu kararsız ve şaşkın bir hâlde bıraktı. Fakat sultan, yine de eski hayâtından tamamen kopamadı.

AVA ÇIKARKEN AVLANAN SULTAN

Ancak İbrâhim bin Ethem’in avcılık tiryâkiliği sebebiyle artık mûtad hâle getirdiği  bir av esnâsında karşılaştığı ikinci mânevî îkaz, onu hakîkî bir Hak yolcusu eyledi. Bu av mâcerâsı şu şekilde vukû bulmuştur:

İbrâhim bin Ethem Hazretleri, bir gün ava çıkmıştı. Bir ceylanın arkasından koştu. O kadar ki, askerlerinden tamamen uzaklaştı. Atı kan-ter içinde kalmıştı. Fakat İbrâhim bin Ethem, ceylanı avlamakta kararlı olduğu için bu koşturmacadan vazgeçmedi. Tam ceylanı köşeye sıkıştırmıştı ki, o narin ve güzel hayvan dile gelip:

“–Ey İbrâhim! Sen bunun için mi yaratıldın? Allâh seni, beni avlaman için mi yoktan var etti? Hem beni avlasan ne kazanacaksın? Bir cana kıymaktan başka ne elde edeceksin?” dedi.

İbrâhim bin Ethem, bu sözleri duyunca, yüreğine öyle bir kor düştü ki, o anda kendisini atından yere attı. Sahrâlara doğru koşmaya başladı. Bir müddet sonra etrafına baktığında, o büyük sahrâda bir çobandan başkasını göremedi. Hemen yanına gidip yalvardı:

“–Ne olursun, şu üzerimdeki mücevherleri, sultanlık elbiselerimi, silâhlarımı ve atımı benden al da senin giydiğin abayı ver bana! Kimseye de bir şey söyleme!” dedi.

Çobanın şaşkın bakışları arasında abayı giydi ve gözden kayboldu. Çoban onun arkasından; «Sultanımız delirmiş olmalı!» diyordu. Oysa İbrâhim bin Ethem, delirmemiş, bilâkis aklı başına gelmişti. O, ceylan avına çıkmış, ancak Allâh Teâlâ, onu bir ceylan ile avlamıştı.

Nefsin, mücâhedeye girmeksizin ve üstelik her istediğini yaparak dizginlenmesi ve temizlenmesi mümkün değildir. Onu, Rabbimizin istediği bir kıvâma getirerek âhirette selâmete erebilmek için mutlakâ ciddî bir gayrete ihtiyaç vardır. Bu gayret ve mücâhedeye de vakit geçirmeden hemen başlamak îcâb eder. Zîrâ ecel, insanı her an yakalayabilir!

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Faziletler Medeniyeti 1, Erkam Yayınları

İBRÂHİM BİN ETHEM KİMDİR?

https://www.islamveihsan.com/ibrahim-bin-ethem-kimdir.html