Hz. Muhammed’in (s.a.v.) Ticari Hayatı

Siyer-i Nebî

Hz. Muhammed’in (s.a.v.) ticari hayatı nasıldı? Peygamberimizin (s.a.v.) ticari hayattaki dürüstlüğünü anlatan örnekler.

Allah’ın peygamberleri, el’in emeği ile değil, bizzat kendi ellerinin emeğiyle geçinmişlerdir. Cenâb-ı hak şöyle buyurur:

(Rasûlüm!) Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberler de hiç şüphesiz yemek yerler, çarşılarda dolaşırlardı…” (el-Furkân, 20)

Çarşılarda dolaşmaktan maksat, maişet temini için çalışmaktır. Her peygamber, kendi alın teriyle geçinmiş, zorluklar çekerek âilesinin maîşetini temin etmiştir. Bazı fakihler, ticâretle meşgul olmanın, bir köşeye çekilip nâfile ibadet yapmaktan daha üstün olduğunu ifade etmişlerdir. Zîrâ ticâret yapan kimse hem kendisine hem de Allah’ın diğer kullarına faydalı olmaktadır.

Mekkeliler ticâretle uğraşarak hayatlarını idâme ettirirlerdi. Ticâret kervanlarıyla civar memleketlerden getirdikleri malları Mekke’de düzenlenen hac panayırlarında satarlar, Mekke’de üretilen malları da civar memleketlere götürürlerdi.

PEYGAMBERİMİZİN TİCARİ HAYATI

Sekiz yaşından on iki yaşına kadar çobanlık yapan Allâh Rasûlü (s.a.v), on iki yaşlarına gelince amcalarıyla birlikte ticâret kervanlarına katılmış, Sûriye taraflarına gitmiştir. 16 yaşında amcası Zübeyr ile Yemen’e seyahat etmiştir. Yirmi üç yaşlarına geldiğinde Hz. Hatîce adına Yemen’in Cüreş pazarına iki kere ticâret seferi yapmış ve her sefer için kendisine ücret olarak genç ve erkek bir deve verilmişti.[1]

Şeref ve mal sahibi olan Hatîce bint-i Huveylid (r.a) ticâretle uğraşır, ücretle tuttuğu kimseleri mallarının başında pazarlara gönderirdi. Kervanı, tüm Mekkelilerin kervanına denk olurdu. Ticâretini, ücretle tuttuğu adamlar vâsıtasıyla yapardı. Yine böyle bir kervan gönderecekti. Efendimiz (s.a.v)’in sıdkını eminliğini ve güzel ahlâkını işitince O’na, mallarını Şam’a götürüp ticaret yapmasını teklif etti. Başkalarına verdiğinden daha fazla ödeyeceğini de söyledi. Burada sıdk ve emânetin ticârette ne kadar mühim olduğunu görüyoruz. Hz. Hatîce’yi, Efendimiz (s.a.v)’e meylettiren şey bu vasıflar olmuştur. Ticâretin bereketi de emîn ve sâdık olmaktadır.

Teklifi kabul eden Efendimiz (s.a.v), Hz. Hatice’nin yardımcısı Meysere ile yola çıktılar. Bu seferden, evvelkilere nazaran kat kat fazla bir kâr ile döndüler. Meysere, Allah Rasûlü’nde gördüğü güzel hasletler ve ulvî ahlâk karşısında dehşete düştü. Bütün intibâlarını Hz. Hatîce’ye nakletti.[2] Bu seferin üç ay sürdüğü nakledilir.

Fahr-i Kâinât Efendimiz (s.a.v), Hz. Hatîce’nin ticâret kervanını Tihâme’deki Hubâşe pazarına da götürmüştü. Bu sefere Hatîce (r.a)’nın hizmetçisi Meysere ile birlikte çıkmışlar, oradan Tihâme kumaşı getirerek Hakîm bin Hizâm’a satmışlar ve bol kazanç elde etmişlerdi. Allâh Rasûlü (s.a.v):

“Ben Hatîce’den daha hayırlı bir ortak görmedim.” diyerek onu methetmişler, yaptığı işin karşılığını fazlasıyla verdiğini ifâde buyurmuşlardır. (Halebî, I, 221, Aynî, X, 104)

Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) evlendikten sonra da ticârete devam etmişler, muhtelif ortaklıklar yapmışlardır. Sâib bin Ebi’s-Sâib (r.a) da şöyle anlatmaktadır:

“Allâh Rasûlü’nün yanına geldim. Ashâb-ı kirâm beni methetmeye ve hakkımda güzel şeyler söylemeye başladılar. Rasûlullâh Efendimiz (s.a.v):

«−Ben onu sizden daha iyi tanırım!» buyurdular. Ben de bunun üzerine:

«−Doğru söyledin, anam babam Sana fedâ olsun! Sen benim ortağımdın, hem de ne iyi bir ortak. Ne karşı koyardın ne de münâkaşa ederdin!» dedim.” (Ebû Dâvud, Edeb, 17/4836; İbn-i Mâce, Ticârât, 63)

PEYGAMBERİMİZİN TİCARİ HAYATTAKİ DÜRÜSTLÜĞÜNÜ ANLATAN ÖRNEK

Efendimiz (s.a.v) güzel ahlâk sahibiydi, insanlarla muamelelerinde hep kolaylık gösterirdi. O’na el-Emîn ve es-Sâdık sıfatlarını verdiren pek çok numûne-i imtisâl hâdiseden birini Abdullâh bin Ebi’l-Hamsâ (r.a) şöyle anlatıyor:

“Bi’setten önce Rasûlullâh (s.a.v) Efendimiz’le bir alışveriş yapmıştım. Kendisine borçlandım, biraz beklerse hemen getireceğimi va’dederek oradan ayrıldım. Fakat verdiğim sözü unutmuşum. Üç gün sonra hatırlayıp konuştuğumuz yere geldiğimde, onu aynı yerde beklerken buldum.

Emniyet ve sadâkatin erişilmez zirvelerinde bulunan Rasûlullâh (s.a.v), bu ahlâk-ı hamîdesine ilâveten, yaptığım karşısında da beni azarlamayıp sâdece:

«−Ey delikanlı! Bana zahmet verdin, üç gündür burada seni bekliyorum.» buyurdular.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 82/4996)

Sultânu’l-Enbiyâ -aleyhi ekmelü’t-tehâyâ- Efendimiz, hayâtları boyunca daima dürüst davranmışlardır. Bir kimseye söz verdiklerinde, onu ne pahasına olursa olsun yerine getirmişlerdir. İbn-i Abbâs (r.a), Efendimiz’in hayâtını en ince teferruatıyla bilen bir kimse olarak şöyle demektedir:

“−Rasûlullâh Efendimiz (s.a.v) bir şey söylediklerinde, onu muhakkak yaparlardı.” (Buhârî, Şehâdât, 28) O’nun henüz nübüvvet verilmeden önce sergilediği bu ve benzeri ulvî hasletler, birbirin­den güzel, ibretli ve hikmetlidir.

Mekke-i Mükerreme’de ticâretle meşgul olan Rasûlullah Efendimiz (s.a.v), bu hususta ciddî bir tecrübe kazanmışlar ve bu tecrübelerini Medîne Çarşısı’nın teşekkülünde Müslümanların selâmeti için kullanmışlardır.

Allah Rasûlü (s.a.v), Medîne’ye hicret ettiklerinde, yahûdilerle ticârî sahadaki mücadeleye, yeni alternatif bir pazar oluşturarak başladılar. Müslümanlar, ticarî sahada kendi ayakları üzerinde durmaya başlayınca, siyâsî ve ictimâî hayatta da bunu başarabilecek ve artık ipin ucunu kimseye vermeden izzet ve şerefleriyle yaşayabileceklerdir.

Dipnotlar:

[1] Bkz. Hâkim, III, 200/4834. [2] Bkz. İbn-i Hişâm, I, 203; İbn-i Sa’d, I, 129, VIII, 15; İbn-i Kesîr, el-Bidâye, II, 297; Diyarbekrî, I, 262.

Kaynak: Dr. Murat Kaya, Siyer-i Nebi.