Hz. İsa (a.s.) ile Gâfil Yolcunun Hikâyesi
Hz. Mevlânâ'nın kalbi arınmaya dair anlattığı hikâyede, Hazret-i Îsâ (a.s.), ism-i âzamı isteyen gafile, "Önce kendi ölü kalbini dirilt" nasihatinde bulunur.
Hazret-i Mevlânâ -rahmetullâhi aleyh-, kalbî kıvamdan mahrum bir nâdânın hâlini ne güzel hikâye eder:
HZ. ÎSÂ’NIN (A.S.) DİLİNDEN GAFLETE DAİR HİKMETLİ BİR İKAZ
Bir gün Hazret-i Îsâ -aleyhisselâm-’a yol arkadaşı olan gâfil biri:
“–Ne olur yâ Îsâ! Bildiğin ism-i âzam’ı bana da öğret de şu çürümüş kemikleri diriltip kaldırayım.” dedi.
Îsâ -aleyhisselâm- ise cevâben:
“–O iş senin kârın değildir. İsm-i âzam’ı okuyup ölüyü diriltmek için yağmurlardan daha temiz bir nefes sahibi, kullukta meleklerden daha anlayışlı bir kişi olmak gerek. İsm-i âzam, pâk bir lisan ve temiz bir kalp ister. Nefsi pâk olan kimsenin duâsı makbûl olur… Sende Îsâ’nın temiz nefesi yokken ism-i âzamı okumanın sana ne faydası olur ki?” dedi.
Fakat gâfil adam ısrâr edince Hazret-i Îsâ -aleyhisselâm-, bu ahmağın sözlerine ziyâdesiyle taaccüb etti ve:
“Yâ Rabbi! Bu esrârın hikmeti nedir? Bu ahmağın bu derece cidâle meyli nedendir? Kendisinin kalbi ölü, başkasının cesedini diriltmeye çalışıyor. Hâlbuki ona düşen, asıl ölü olan kendi kalbini ihyâ etmek. Kendi kalbini diriltmek için duâ edeceğine, başkalarını ihyâya çalışıyor. Bu ne gaflettir!” diye hayret etti.
Bu misâlde olduğu gibi, kendi yüreğinde hissetmediği için îmânın aşk ve vecdini minik ve mâsum yüreklere hissettiremeyen bir eğitimci ve Kur’ân’ın engin mânâ kevserinden kendisi tatmadığı için başkalarına da tattıramayan bir hoca, büyük bir vebâl altındadır. Çünkü bulunduğu müessese ve tâlim-terbiyesini üstlendiği talebeler, kendisine Allâh’ın birer emânetidir. Talebelere, istenilen mânevî eğitimi veremez ise, kul hakkı terettüb edeceği muhakkaktır.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, 12 Saadet Damlaları, Erkam Yayınları