Hırs Sandığı Haram Küpü

Hikâyeler

 Hazreti Muhammed’e -sallallâhu aleyhi ve sellem- tâbi olmak sûretiyle Allah Teâlâ'nın dostluğuna muvaffak olan sâlih bir çobanın ibretli ve hikmetli hikâyesini istifadenize sunuyoruz.

Bağdat diyarında koyun sürülerine sahib salih bir çoban vardı. Her gün erkenden sürüsünü meraya çıkartır, koyunlarını salıverir kendi hallerinde otlamaya bırakırdı. Kendisi de Rabbinin huzurunda durarak ibadet ve taatle meşgul olurdu. Zamanını namaz kılarak değerlendirmeye çalışırdı.

Bir gün Fırat nehrinin kenarında koyunlarını otlatırken yine namaza durmuştu. İnsanlardan uzak, sâkin bir ortamda, huşû içerisinde, derin bir vecd içerisinde ibadet ediyordu. Sürüyü de kurtlar koruyordu. Koyunların etrafında kurtlar adeta bekci gibi dolaşıyordu. Bu manzara oradan geçmekte olan Ebû Hatim Râî (k.s.) hazretlerinin dikkatini çekti.

Taaccüb edip kendi kendine bu çobanı mutlaka ziyaret etmeli ve onunla görüşmeliyim. Zira onda büyük alâmetler görmekteyim dedi. Bir süre uzaktan çobanı merakla seyretti. Onun derin bir vecd içerisinde namaz kılışından ve gördüğü manzaradan etkilendi. Namazını tamamlamasını bekledi.

Namazı bitirince yanına varıp “ esselâmü aleyküm ve rahmetullah” diyerek selam verdi.

Çoban da ona:

“-Ve aleykümüsselâm ve rahmetullahi ve berekâtüh” diyerek karşılık verdi.

Peşinden ona:

“–Evladım hangi iş için geldin?” diye sordu.

O da:

“–Seni ziyaret için!..” dedi.

Bu cevab üzerine çoban:

“–Öyleyse Allah ziyaretini hayırlı ve uğurlu kılsın” dedi.

Ebû Hatim Râî (k.s.) hayretle seyrettiği manzarayı sordu:

“-Ey çoban! Gördüm ki, sen namaz kılıyor, kurtlar da koyun sürüsünü bekliyor!.. Onlara bekçilik yapıyor ve koruyor!.. Kurt ile koyunlar muvâfakat ve sulh hâlindeler!..  Bu ne haldir, bu nasıl oluyor?!... Kurtlar nasıl oldu da koyunlar ile dost oldu?!... Nasıl oluyor da kurtlar koyunlara saldırmıyor? Üstelik onlara bekçilik yapıyor ve onları koruyor?!.. Onlardaki cânîlik ruhu nasıl oldu da yerini sulh ve muhabbete terketti?” diyerek merakını mucib soruları peş peşe sıraladı.

Salih çoban tebessüm ederek ibret dolu şu cevabı verdi:

“– Ey garib yolcu! Kurtların kuzularla olan şu dostluğundaki sır, çobanın, Hakk ile muvâfakat ve sulh hâline bağlı bulunmaktadır. Yani çobanın, sürünün asıl sahibine olan dostluğuna bağlıdır. Yani bu hal muhabbetteki bir sırdır” dedi.

Bunu söylerken yanındaki ağaçtan iki çeşme aktı, biri süt, diğeri bal…

Ebû Hatim Râî (k.s.) ona:

“–Ey çoban! bu mertebeye nasıl erdin?” diye sordu.

Çoban yine hikmetli bir şekilde şöyle cevab verdi:

“–Hazreti Muhammed Mustafa sallallâhu aleyhi ve sellem’e tâbi olmak sûretiyle!..” dedi ve devam etti:

“–Mûsa’nın kavmi kendisine muhalefet etmişti. Buna rağmen o kaya ve taş, o kavme su vermişti. (bk. Bakara, 2/60).

Halbuki Hazret-i Mûsa, Hazret-i Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem’in derecesinde değildi. Ben, Muhammed sallallahu aleyhi vesellem’e tâbi olduğum için Allah bana taştan süt ve bal ihsan etti. Bunda şaşılacak ne var ki?” dedi.

Bunun üzerine Ebû Hatim Râî (k.s.) hazretleri, Allah’a muhabbeti aşk haline getirmiş, Allah aşkında fânî olmuş o çobandan son olarak kendisine dua etmesini ve bir nasihatta bulunmasını taleb etti.

“– Ne olur bana bir öğüt ver!” dedi.

İNSANI HELAK EDEN İKİ ŞEY

Aşk-ı İlâhî ile gönlünü doldurmuş olan o çoban, yine çok ibretli, hikmetli ve bizler için hayat düsturu olacak şu nasihatta bulundu:

“–Kalbin hırs için sandık, karnın haram için küp olmasın. Çünkü halkın helâki, bu iki şeyde, kurtuluşu da bunlardan korunmadadır.” dedi. (Hucvirî, s:185-186)

Evet! İnsanoğlunu helak eden iki şey!...

Hırs ve Haram lokma!..

Bu iki düstur aynı zamanda insanoğlunun kurtuluşu için de birer hayat ölçüsüdür. Hırstan ve haram lokmadan uzak bir hayat yaşamak selamet ve saadete ermek demektir. Kâmil mü’minler bu iki kötü hastalıktan uzak kalmak için ömür boyu nefisleriyle mücâdele ederler. Kalblerini hırs için sandık, karınlarını haram için küp eylemezler.

Rabbimiz bizleri de kâmil müminler arasına dahil eylesin. Cümlemizin kalbini hırsdan, karnını da haram lokmadan muhafaza eylesin. Gönlümüzü, ruhumuzu İlâhî muhabbetle doldurmayı nasib eylesin. Âmin.

Kaynak: Mustafa Eriş, Altınoluk Dergisi, Sayı: 293, Temmuz 2010