Hicr Suresi 98. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Kuran Meali ve Tefsiri

Hicr Suresi 98. ayeti ne anlatıyor? Hicr Suresi 98. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Hicr Suresi 98. Ayetinin Arapçası:

فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَكُنْ مِنَ السَّاجِد۪ينَۙ

Hicr Suresi 98. Ayetinin Meali (Anlamı):

Sen şimdi Rabbini hamd ile tesbih et ve secde edenlerden ol.

Hicr Suresi 98. Ayetinin Tefsiri:

Yaratılıştaki hikmeti kavrayamayan, Allah Teâlâ’nın kâinata  koyduğu ilâhî kanunlardan haberdar olmayan fıtratları bozulmuş müşrikler ve münkirler, Allah’ın insanlara peygamber göndermesindeki sırrı anlayamamışlar; hem peygamber hem de getirdiği kitap hakkında asılsız ve saçma sözler söylemişlerdir. Kur’an, müşriklerin söyledikleri bu sözleri detaylı bir şekilde bize haber vermektedir. Onlar Peygamberimiz (s.a.s.) hakkında şunları söylüyorlardı:

“«Bu nasıl Peygamber böyle? Bizim gibi yiyip içiyor, çarşı pazarda dolaşıyor. Bari, yanısıra bir melek indirilmiş olsaydı da, kendisiyle birlikte gezip hem onun peygamberliğini doğrulasa hem de bizi Allah’ın azabına karşı uyarsaydı ya? Yahut kendisine bir hazine verilseydi veya kendisinin zahmetsizce yiyip içeceği, geçimini temin edeceği bir bahçesi olsaydı» dediler…” (Furkan 25/7-8)

Onlar yine Peygamberimiz (s.a.s.)’e kahin, mecnun, şair diyorlar; O’nun, zamanın felaketlerine uğrayıp helak olmasını bekliyorlardı. (Tur 52/29-30) Kur’an okuyup, onunla tebliğ yaparken gürültü çıkarıyorlar ve ona mani olmaya çalışıyorlardı. (Fussılet 41/26)

Müşriklerin bu tavırları ve söyledikleri bu sözler, bir insan olarak Resûlullah (s.a.s.)’i üzmekte, canını sıkmakta ve göğsünü daraltmakta idi. Beşer ruhu, bu derece cehalet karşısında sıkıntı duyar ve burkulur. Fakat Allah Teâlâ, bu noktada yine Peygamberini teselli etmekte, kendisinin sadece bir uyarıcı olduğunu bildirmekte, onların cehaletlerinden kaynaklanan bu nevi sözleri karşısında sarsılmayıp risalet ve tebliğ görevine eksiksiz bir şekilde devam etmesini emretmektedir. Ayrıca bu vesileyle göğsünde meydana gelen darlığın izalesi için de Rabbini hamd ile tesbih edip secde edenlerden olmasını ve ölüm gelinceye kadar Rabbine kulluğa devam etmesini istemektedir. Zira bu gibi ibâdetlerle meşgul olana, rubûbiyet âleminin nurları açılır, dünya gözünde değersizleşir, dünyevî hazlara temâyülden vazgeçerek bütünüyle Allah’a yönelir. Bu sayede de göğsü açılır, inşirah bulur, huzûra erer; hizmetlerini gönül genişliği içinde yapmaya devam eder.

“Gözlerden perdeyi kaldırıp her gerçeği ortaya çıkaracak ölüm” (Hicr 15/99) diye tercüme ettiğimiz kelimenin aslı اَلْيَق۪ينُ  (yakîn)dir. Aslında bu kelimenin mânası “kesin bilgi” demektir. Ancak burada “ölüm” anlamında kullanılmıştır. Çünkü ölüm ânında gözlerden perdeler kalkmakta, gaybî olarak inanılan şeyler hakkında kesin bilgiye ulaşılmaktadır. Nitekim Müddessir sûresi 47. âyette “yakîn” kelimesinin “ölüm” mânasında kullanıldığı gâyet açık şekilde anlaşılmaktadır. Muhâcir sahâbelerden Osman b. Maz’ûn vefat edince, Allah Resûlü (s.a.s.)’in: “Ona yakîn gelmiştir” buyurması da bunu göstermektedir. (Buhârî, Cenâiz 3)

Hicr sûresinin bu şekilde sona ermesini Nahl sûresi buna uygun güzel bir başlangıçla takip edecektir:

Hicr Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Hicr Suresi 98. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...