Her Kalp Bir Hakikat Pusulası mıdır?

İbadet Hayatımız

Kalbinin sesine kulak vererek yol ve yönünü bulan kimseler, şüphe huzursuzluğundan kurtulup, iç huzuru içinde yollarına devam edebilirler. Ancak burada önemli bir soru şudur: Acaba her kalp bir hakikat pusulası mıdır?

Bütün insanların Rahmân ve Rahim olan Rabbi, hiçbir kulunu bu aziz nimetten mahrum yaratmamıştır. Bu bakımdan fıtraten her bir insan bu pusulaya sahiptir. Bu pusula görmezden gelinerek ihmal edilmedikçe ve itina ile korunup yerinde kullanıldıkça, sahibine doğru düşünceyi ilham etmeye, sıhhatli davranışı göstermeye devam edecektir. Ancak cebindeki pusulayı unutup da sağa sola kıbleyi soran yönünü şaşırmış bir gâfil edasıyla, içindeki cevherden habersiz olana ya da ona gerekli bakımı yapmayıp paslanıp kilitlenmesine sebep olan kıymet bilmez sahibine, gönül pusulasının vereceği bir fayda söz konusu olamaz. Zira “marifet iltifata tabidir, müşterisiz metâ zayidir.”

VİCDAN PUSULASI

İşlenen günahların kalpte pas oluşturduğu ve pas tutan kalplerin zamanla iş göremez hale geleceği bir gerçek olmakla birlikte, beden mülkünde can kuşu var olmaya devam ettikçe, vicdan pusulasından ümit kesmemek gerekmektedir. Nefsin hevâsı ve günahın çokluğu, zamanla bu cevheri âtıl bıraksa da yine bir gün çalışabileceği ümidini hiçbir zaman yitirmemelidir. Bu bakımdan ilahi mesajlar, çoğu zaman vicdanı hedef alır ve bin bir çeşit uyarılarla onu hareket ettirmeye çalışır.

Günahlarla âdeta körleşen cevher, hakikati bulanık göstermeye ve hatta hissetmemeye başlar. Böyle bir vicdana sahip olanlarda, zamanla vicdan adına nefsin fısıltıları hakikat olarak algılanmaya başlar. Günahlar gözünde güzelleşir. Bu hal, şairin “yükseldik sanıyorlar, alçaldıkça tabana” ifadesinin açık bir tezâhürüdür.

GÖNÜL PUSULASI

Gönül pusulasının hakikati gösterme özelliğini artıran en önemli iksir ise, günahlardan kaçınmak ve sâlih amel- lere sarılmaktır. Verâ ve takvâ kavramlarıyla ifade edilen bu hal, firâset ve basireti keskinleştirip gönül pusulasının duyarlılığını artırdıkça artırır. Nitekim âyet-i kerimede bu hakikat şöyle beyan edilir:

“Ey îman edenler! Allah’a karşı takvâ çerçevesinde sorumluluklarınızı ifâ ederseniz, O size, hakkı batıldan ayırmaya yarayan bir ölçü (furkan) bahşedecektir…” (Enfâl Sûresi, 29)

Bu hassasiyet arttıkça, kalp pusulasının düşünce ve davranışlar üzerinde hâkimiyeti artacaktır. Nitekim verâ ve takvâda duyarlı olan nice İslam büyüğünün, önlerine konan yiyeceğin helal mi, haram mı yoksa şüpheli mi olduğunu kavrama konusunda son derece duyarlı bir seviyeye eriştiklerini kaynaklarımızdan öğreniyoruz. Anlatıldığına göre Haris el-Muhasibi bir şeye elini uzattığında, o şey şüpheli bir nesne ise derhal orta parmağında bir damar, gayr-i insiyaki olarak atmaya başlar, o da bu şeyden elini uzaklaştırırdı. Bişr Hafî de, şüpheli yiyecekler ikram edilen davetlerde elini sofraya uzatmaya muktedir olamazdı.

NEFSİN FETVALARI

Karanlık ve tehlikelerle dolu bir yolculukta, kişiye doğru yolu gösteren ve tehlikelere karşı uyaran bir mekanizmanın insanın özüne yerleştirilmesi ne büyük bir nimettir. Denilebilir ki, hak ve hakikati bize sürekli hatırlatan bir Allah elçisi âdetâ içimize lütfedilmiştir. Onu nefsimize değil, nefsimizi ona teslim eder ve onun hatırlatmalarını ilâhî bir mesaj telakki ederek yola devam edersek, selâmetle maksadımıza erişeceğimizden şüphe yoktur. Fakat unutmamak gerekir ki, gönlümüze danıştığımızı zannedip de nefsimizin fetvâlarını hakikat zannetme gafletine de düşmemek için, ilmiyle âmil Rabbânî âlimlerin irşadlarından hiçbir zaman müstağni olmamak ve hakikati arama adına müftülerden meselelerimize cevap aramaya devam etmek de bir zarurettir. İşte bu arayıştır ki vicdanı hareket ettirip bizi doğru ilhama eriştirir ve ilâhî rahmeti celbedip dosdoğru bir yolda (sırat-ı müstakimde) cennet ve cemâl-i ilâhiye doğru ilerlemeye vesile olur.

Kaynak: Dr. Adem Ergül, Göklere Yolculuk Var, Erkam Yayınları