Her Durumda Allah'ın Adamı Olmak

Hikâyeler

Kâmil insan, o kadar mükemmel bir ahlâk ve tabîate sahip olmuştur ki, -Allâh için müstesnâ- hiç kimseye kızmaz, hiç kimseden kırılmaz.

Hazreti Mevlânâ Mesnevî'de “Sen hiddete kapılıp, gönüller kırmış, onlara ateş düşürmüş isen, o ateş senin için cehennem ateşinin mayası olur.” -

“Senin öfke ateşin bu dünyada bile seni yakar, yani zillete düşürür. Ondan doğan cehennem ateşi ise bu zilletin neticesi olarak seni ahirette de ebedî olarak yakar.”

“Senin hiddet ateşin, burada, insanlara kasteder. Bu kasdının eseri olarak doğan cehennem ateşi ise sana âhirette ve ebedî olarak saldıracaktır.” (c.3, 3472-3474)

Kâmil insan, o kadar mükemmel bir ahlâk ve tabîate sahip olmuştur ki, -Allâh için müstesnâ- hiç kimseye kızmaz, hiç kimseden kırılmaz. O:

“O takvâ sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allâh için infâk ederler; öfkelerini yutarlar ve insanları afvederler. Allâh da (bütün hâl ve ibâdetlerinde bu şekilde) ihsân sahibi olanlara muhabbet eyler.” (Âl-i İmrân, 134)

Rivâyete göre Câfer-i Sâdık Hazretleri’nin bir kölesi vardı. Kendisinin yakın hizmetlerini görürdü. Birgün köle, getirmiş olduğu içi çorba dolu bir kâseyi, kazârâ Câfer Hazretleri’nin üzerine döktü. Üstü başı çorbaya bulanan Câfer Hazretleri de, öfke ile kölenin yüzüne baktı.

Bunun üzerine köle:

“–Efendim! Kur’ân’da: « وَالْكَاظِمِينَ الْغَيْظَ » -öfkelerini yenenler- takdîr buyuruluyor!” dedi.

O zaman Câfer-i Sâdık Hazretleri:

“–Öfkemi yendim!” dedi.

Bu sefer köle:

“–Kur’ân’da aynı yerde: « وَالْعَافِينَ عَنِ النَّاسِ » -insanların kusurlarını bağışlayanlar- da takdîr buyuruluyor!” dedi.

Câfer Hazretleri:

“–Haydi bağışladım seni!..” dedi.

Bu defâ da köle:

“–Âyetin sonunda: « وَاللّهُ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ » -Allâh ihsânda bulunan, iyilik eden kimseleri sever!- buyruluyor!” dedi.

Bunun üzerine Câfer-i Sâdık Hazretleri:

“–Haydi git, hürsün artık; seni Allâh için âzâd ettim!..” dedi.

Hayat kitabının öfke faslı, bir fâcia târihidir. Bu vahim tehlikeden kurtuluş çaresi, bu hoşa gitmeyen feveran karşısında kardeşlik ve sabır gücünü kullanmak, muvâzeneyi bozmadan sükûnete bürünmektir.

Ebû Derdâ -radıyallâhu anh-, Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e:

“–Bana cennete götürecek bir şey öğret!” deyince; Fahr-i Kâinât Efendimiz:

“–Öfkelenme!” (Buhârî, Edeb, 76; Tirmizî, Birr, 73) buyurdu.

Yine aynı şekilde bir kişi, Peygamber Efendimiz’e:

“–Yâ Rasûlallâh! Çok şey belleyecek gücüm yok! Bana, saâdetime mûcib olacak kısa bir şey buyur!” deyince, ona da:

“–Öfkelenme!” (Buhârî, Edeb, 76; Tirmizî, Birr, 73) buyurdu.

Diğer hadîs-i şerîflerde de:

“Allâh Teâlâ, öfkesini tutanın ayıbını örter!” (İhyâ, III. 372)

“Allâh indinde rızâya nâiliyet için bir kulun öfke yudumunu yutmasından daha sevaplı bir yudum olmaz!” (İhyâ, III. 392)

“Güçlü ve kuvvetli pehlivan herkesi sallayıp yere yatıran değildir. Asıl kahraman kişi, öfke zamanında kendini tutandır.” (Buhârî, Edeb, 102; Müslim, Birr, 106-108) buyrulmaktadır.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Âb-ı Hayat Katreleri, Erkam Yayınları