Helalin Azı Haramın Çoğundan İyidir

İbadet Hayatımız

Mahmud Sami Ramazanoğlu Hazretleri ticaretle uğraşan bir ziyaretçisine nasıl nasihatler veriyor? İşte cevabı...

Ahmed Fatih Andı Bey şöyle anlatır: Bir gün Adana’da Üstâdımızla beraber Keresteciler çarşısındaki iş yerinde oturuyorduk. Dükkâna bir ziyaretçi geldi. Üstâdımız ona:“-Ne iş yaparsınız evlâdım?” diye bir soru yöneltti. O kardeş de ticâretle uğraşıyorum efendim diye cevap verdi. Sâmî Efendi Üstâdımız ticâretle uğraşan o kardeşe şu tavsiyede bulundu: “-Evlâdım! Haramın çoğundan helâlin azı daha iyidir” buyurdu.

(Mahmûd Sâmî Efendi’den Hatıralar-4, Derleyen: Mustafa Eriş, Erkam Yayınları)

Mahmud Sâmi Efendi, 1892 yılında Adana’nın Tepebağ mahallesinde dünyaya gelmiştir. Şecereleri Ramazan Oğulları’ndan Nûreddin Şehîd yoluyla Hâlid bin Velîd Hazretlerine dayanır. Babası Müctebâ Efendi’dir.

Önce İman

İbn Ömer şöyle buyurmuştur: “Ben uzun bir ömür sürdüm. Bizler Kur’ân’ı öğrenmeden önce iman sahibi oluyorduk. Sonra Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem’e bir sûre iner, biz de aynen sizler gibi bunlardaki helal ve haramlarla, öğrenilmesi gereken emir ve yasaklarını öğrenirdik. Daha sonra öyle kimseler gördüm ki henüz tam olarak iman etmeden önce Kur’ân-ı Kerim’i başından sonuna kadar okumasına rağmen ondaki emir ve nehiyleri bilmez, çürük hurmaları saçtığı gibi saçar gider.” (Mehmet Köprülü, 365 Sahabe Ölçüsü, Erkam Yayınları)

İnsanlar Hakkında İhtiyatlı Konuş

Hz. Mikdad, bir insanın gerçek yüzünü, fikir ve mahiyetini öğrenme­den hüküm vermezdi. Bu hususta şöyle derdi: “Ben bir insanın sonunu görmeden onun hakkında iyi veya fena bir şey söyle­mem. Çünkü bu hususta Rasûlul­lah’a sorulmuştu da, o şu cevabı vermişti: ‘İnsa­nın kalbi kadar değişen bir şey yoktur.’” (Mehmet Köprülü, 365 Sahabe Ölçüsü, Erkam Yayınları)

Rızkın Onda Dokuzu Ticarettedir

İhsan Köseoğlu Bey anlatıyor: Mânevi yola yeni girdiğim yıllarda idi. Hem Üstâdı ziyaret hem de ticâret için İstanbul’a gitmeye karar verdim. İstanbul’a geldiğimde önce Tahtakale’de Sâmî Efendimizi ziyarete gittim. Üstâzımızın odasına çıkıp huzuruna girdim. “Hoş geldiniz evlâdım” dedi ve oturmam için yer gösterdi. Peşinden: “Ne iş yaparsınız?” diye sordu. Fakir de: “Sümerbank’ta çalışıyorum Efendim” dedim. Sâmî Efendimiz bu cevaptan pek memnun kalmadı. Haram yollardan kazanç elde etmemize gönlü razı gelmedi. Faiz müessesesinden kurtulmamız için duâ etti ve şu nasihatta bulundu: “Evlâdım! Rızkın onda dokuzu ticârette, onda biri de orada burada” buyurdu. Fakir, Üstâdımın bu sözünü kendim için bir uyarı kabul ettim. Daha huzurlarında iken derhal o işden çıkmaya karar verdim. (Mahmûd Sâmî Efendi’den Hatıralar-4, Derleyen: Mustafa Eriş, Erkam Yayınları)

Gizli Şehvet Nedir?

Ebû’d-Derdâ radıyallâhu anh şöyle buyurmuştur: “Ey insanlar! Sizler için, sizi gaflete düşürecek, nimetteki gizli şehvetten korkuyorum. Bu da tıka-basa yeyip karnınızı doyurduğunuz hâlde ilimce aç olduğunuz zamandır. En hayırlınız, arkadaşına ‘Gel ölmeden önce oruç tutalım’, en kötünüz de arkadaşlarına ‘Gelin, ölmeden önce yeyip içelim ve eğlenelim’ diyen kişidir.” (Mehmet Köprülü, 365 Sahabe Ölçüsü, Erkam Yayınları)

 Müslümanların Yediğinden…

Utbe bin Ferkad anlatıyor: “Bir seferinde Hz. Ömer’e hurma ve yağdan yapılan birkaç sepet helva götürdüm. O, bana bunların ne olduğunu sorunca ben de: ‘İçlerinde yiyecek var, sana getirdim. Çünkü sabahtan akşama kadar halkın işleriyle meşgulsün. İstedim ki, evine döndüğünde iyi bir gıda alarak kuvvet kazanasın’ dedim. Hz. Ömer, sepetlerden birinin ağzını açtı ve: ‘Ey Utbe, Allah aşkına söyle! Bunlardan her bir Müslümana bir sepet verdin mi?’ diye sordu. ‘Ey Müminlerin Emîri! Kays Kabîlesi’nin bütün mallarını harcasam yine de her Müslümana bir sepet helva veremem.’ dedim. Bunun üzerine Hz. Ömer radıyallâhu anh: ‘Öyleyse bana da lâzım değil.’ dedikten sonra kuru ekmek ve sert etlerle yapılmış bir sahan tirit getirtti. Sonradan bana, etlerin iyi taraflarını uzaklardan gelen Müslüman misâfirlere ikrâm ettiğini, sert yerlerinin ve sinirlerinin ise kendine kaldığını ve onları yediğini söyledi.” (Mehmet Köprülü, 365 Sahabe Ölçüsü, Erkam Yayınları)

Yediğinden Yedir

Hasan-ı Basrî rahmetullâhi aleyh şöyle nakleder: “Bir yetim vardı. İbni Ömer radıyallâhu anhümâ devamlı ona sofrasında yemek yedirirdi. Bir gün İbni Ömer yine yemek yiyecekti. Yetimi aradı fakat bulamadı. Yemeğini yedikten sonra yetim geldi. İbni Ömer hemen onun için de yemek istedi, ancak yemek kalmamıştı. O da kavrulmuş un ve bal getirerek: ‘Buyur, bunları ye, aldanmadın (ben de bundan daha iyi şeyler yemedim)’ dedi.” Bunu nakleden Hasan-ı Basrî Hazretleri der ki: “Vallahi İbn-i Ömer de aldanmadı, (çünkü böyle davranmakla büyük bir sevâba nâil oldu.)” (Mehmet Köprülü, 365 Sahabe Ölçüsü, Erkam Yayınları)

 Sünnet Hassasiyeti

Bir gün birisi İmrân bin Husayn’a gelerek: “Bize yalnız Kur’ân’dan haber ver” dedi. Bu sözler karşısında çok hiddetlenen Hz. İmrân şöyle dedi: “Allah’ın Kitabında öğle namazının dört rekât olduğu geçiyor mu? Öğle na­mazında sesli okunmaz. Namaz, zekât ve benzeri şeylerin hiçbirinin şekli Kur’ân’da açıklanma­mıştır. Onun açıklayı­cısı Peygamber sünnetidir.” (Mehmet Köprülü, 365 Sahabe Ölçüsü, Erkam Yayınları)

Benden Daha İyi Köle mi Var?

Birgün Ahnef bin Kays radıyallâhu anh, Arapların ileri gelenlerinden bâzı kimselerle birlikte Hz. Ömer’i ziyârete gitmiş; onu, elbisesinin eteklerini beline sıkıştırmış koşar vaziyette bulmuştu. Ömer radıyallâhu anh, Ahnef’i gördüğünde ona: “Gel de yardımcı ol. Devlete ait bir deve kaçtı. Bu malda kaç kişinin hakkı olduğunu biliyorsun” dedi. “Neden kendini bu kadar üzüyorsun? Deveyi yakalamak için bir köleyi vazîfelendirsen olmaz mı?” diyenlere Hz. Ömer radıyallâhu anh: “Benden daha iyi köle mi olurmuş!?” cevâbını verdi. (Mehmet Köprülü, 365 Sahabe Ölçüsü, Erkam Yayınları)

  •  İlk Ders Harama Helale Dikkat Etmek

Kemalettin Altıntaş amca anlatıyor: Muhterem Üstaz Hz.leri ders tarif etmeden önce şu önemli hususa dikkatimi çekerek şöyle nasîhatta bulundular: “-Her müslümanın alacağı ilk ders, harama helâle dikkat etmektir. Ayrıca insanlar arası muâmelatımız düzgün olmalı. Kimse bizden incinmemelidir” buyurdular. (Mahmûd Sâmî Efendi’den Hatıralar-4, Derleyen: Mustafa Eriş, Erkam Yayınları)

 Zenginliğin Zararı mı Var?

Ka’bb. Sevvâr’ın mevlası, Saîd b. Eymen şöyle demiştir: “Rasûlullah ashabı ile sohbet ederken, fakir bir zât çıkageldi ve zengin bir adamın yanına çömeliverdi. Zengin olanın âdeta elbiselerini toplayıp öbüründen kaçınır gibi etmesi Rasûlullah’ın (yüzünün) değişmesine sebep oldu ve ‘Ey falan! Zenginliğinin ona kaçmasından mı, yoksa onun fakirliğinin sana bulaşmasından mı endişelendin?’ diye çıkıştı. Adamın, ‘Zenginliğin zararı mı var ki, ey Allahın Rasûlü’ demesi üzerine Rasûlullah, ‘Evet ya! Zenginliğin seni ateşe çağırırken, fakirliği onu cennete çağırıyor’ dedi. Yine adamın: ‘Peki öyleyse beni ondan ne kurtarır?’ diye sorması üzerine, ‘Onun başını sıvazlayıp gönlünü alman’ cevabını verdi. Adamın ‘Öyleyse derhal yapayım’ demesine mukabil diğeri: ‘Hayır hayır, benim buna ihtiyacım yok’ diye söylendi. Rasûlullah (sav) da: ´Kardeşin için bağışlanmasını dile ve ona dua et’ buyurdu (Kitabü’z-Zühd, Ahmed İbni Hanbel)

Herkes Bitirsin

Osman Kılıç abimiz bir defasında Bursa’da Muhterem Üstaz hazretleri ile birlikte bir dâvette bulunmuş.  O dâvette bir meczub bir de âmâ olan kardeşimiz varmış.  Sâmi Efendi hazretlerinin sohbeti tamam olduktan sonra birlikte sofraya oturulmuş.  Büyük bir huzur içerisinde yemek yemeye başlanmış. Cezbeli kardeş yemeği biraz hızlı yiyor âmâ da çok sakin ve yavaş yiyormuş.  Herkes yemeğine huzurla devam ederken meczub kar­deş tabağına konan yiyecekleri çabucak bitirmiş.  Sâmi Efendi hazretleri de yavaş yavaş, huzurla yemeğe devam ediyormuş.  Nazarlarını etrafındakilere gezdirerek âmâ kardeşimizi gözetliyormuş.  Sofrada oturanların hepsinin yemeğini bitirmesini ve birlikte dua yapmayı bekliyormuş.  Meczub kardeşimiz acele davranarak Muhterem Üstaz hazretlerine:  “-Efendim! Bir dua etsek!..” demiş.  Muhterem Üstaz hazretleri sükût etmiş.  Herkesin yemeğini bitirmesini ve bilhassa o âmâ karde­şimizin lokmalarını tamamlamasını beklemiş.  Meczub kardeş de yerinde duramayarak:  “-Efendim! Bir duâ etsek!..” diye ısrar ediyormuş.  Muhterem Üstaz hazretleri o âmâ kardeşin son lokma­yı aldığını görünce o meczub kardeşe doğru dönmüş ve biraz celâlli bir şekilde:  “- Şimdi yap duânı!..” buyurmuş. (Mahmûd Sâmî Efendi’den Hatıralar-3, Derleyen: Mustafa Eriş, Erkam Yayınları)