Helal Gıda

Cemiyet Hayatımız

Helâlinden kazanmak için çalışıp gayret etmek gerekmekle birlikte, ihtirâsa kapılarak helâl-haram sınırlarını çiğnemek, büyük bir gaflettir.

İslâm, her hususta olduğu gibi yeme-içme husûsunda da helâl ve haram hudutlarıyla bir gıdâ rejimi telkîn eder. Zira bâtın tasfiyesi için, helâl lokma şarttır.

Hazret-i Mevlânâ buyurur:

“Lokmalar tohum gibidir. Fikir, düşünce ve niyetler onun mahsûlüdür.”

“Bilgi de hikmet de helâl lokmadan doğar. Aşk da merhamet de helâl lokmadan gelir. Eğer bir lokmadan gaflet meydana gelirse, bil ki o lokma haramdır.”

“Hiç buğday ektin de arpa çıktı mı? Hiç atın merkep yavrusu doğurduğu görülmüş müdür?”

“Dün gece mîdeme birkaç şüpheli lokma indi de ilham yolunu tıkadı.”

İçinde yaşadığımız âlemde rızkı aramak için sebeplere sarılmak zarûrîdir. Nitekim hadîs-i şerîfte:

“Allah Teâlâ, kulunu helâl peşinde koşmaktan yorulmuş vaziyette görmeyi sever.” buyrulur. (Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, I, 65)

ATEŞİN DOKUNMAYACAĞI ELLER

Allah Resûlü (s.a.v) Tebük’ten dönerken, Sa‘d el-Ensârî (r.a) kendisini karşıladı. Allah Resûlü (s.a.v) onunla musâfaha yaptı. Ellerinin nasırlaşmış olduğunu görünce:

“–Elin neden böyle?” diye sordu. O da:

“–Bunlar kürek ve çapa izidir. Bunlarla çalışıp âilemin nafakasını kazanıyorum.” dedi.

Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v):

“–Bunlar ateşin dokunamayacağı ellerdir.” buyurdu. (İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe, I, 424-425; İbn-i Hacer, el-İsâbe, III, 86)

Diğer bir rivâyette:

“–Bunlar, Allah Teâlâ’nın sevdiği ellerdir.” buyurmuştur. (Serahsî, Mebsût, VII, 62 [Kitâbü’l-Kesb])

Helâlinden kazanmak için çalışıp gayret etmek gerekmekle birlikte, ihtirâsa kapılarak helâl-haram sınırlarını çiğnemek, büyük bir gaflettir.

Sahâbe efendilerimiz sabah evlerinden çıkarlarken hanımları:

“–Efendi, Allah’tan kork; haram kazanma! Biz dünyada açlığa sabrederiz, fakat kıyâmet gününde cehennem azâbına dayanamayız!” diyerek uyarırlarmış. (Abdülhamîd Keşk, Fî Rihâbi’t-Tefsîr, I, 26)

KALBİ ÖLDÜREN KAZANÇ

Cenâb-ı Hakk’ın haram kıldığı şeyleri yiyip içmek veya haram yollardan kazanılan parayla gıdâlanmak, uhrevî bir azap vesîlesi olduğu kadar, insanın kalbî hassâsiyetlerini de dumûra uğratır.

Abdülkâdir Geylânî ç şöyle nasihat eder:

“Haram yemek kalbi öldürür, helâl yemek ise ihyâ eder. Lokma vardır seni dünya ile, lokma vardır seni âhiret ile meşgûl eder. Yine lokma vardır, seni Hâlık Teâlâ’ya rağbet ettirir.”

Bu hakîkate binâen Süfyân-ı Sevrî Hazretleri de:

Kişinin dindarlığı, gıdâsının helâlliği nisbetindedir.” buyurmuştur.

İnsanın kazandığı para da, yılan gibidir. Hangi delikten girdiyse oradan çıkar. Cebine haram para giren kimsenin amelleri de bozulmaya başlar. Zâhiren düzgün gibi görünse de, kalben ve bâtınen bozulur, ihlâs ve rûhâniyeti zâyi olur. Bu sebeple helâlin hesâbı, harâmın da azâbı olduğu şuuruyla, kazanca haram ve şüpheli karıştırmamaya, helâl nîmetleri de ölçülü bir şekilde kullanmaya âzamî gayret göstermek şarttır.

Kalpler, Allâh’ın emirlerine itaat hâlinde olursa, vücutlar feyiz ve hayır menbaı olur. Şüpheli ve harama bulaşan vücutlar ise kötülük menbaı hâline gelir.

HELAL VE HARAM HASSASİYETİ

Bütün bunlar gösteriyor ki; helâl ve haram husûsunda hassâsiyet ölçülerine son derece dikkat etmemiz zarûrîdir. Dolayısıyla önce bunların neler olduğunu en güzel ve doğru şekilde öğrenmek, sonra da uygulamak noktasında aslâ gaflet edilmemelidir. Aklımız, gönlümüz ve hissiyâtımız dâimâ helâllere meyyâl hâle gelmeli, haramlardan da nefret etmelidir. Hem şüphelilere hem de haramlara irâdemizde sağlam duvarlar çekebilmeliyiz ki, onların maddî ve mânevî zehirleri, virüsleri, mikropları, rûhumuzu kemirmesin. Bunun için en basit ve küçük görüneninden en büyüğüne kadar haramların her çeşidine karşı, onları kime karşı işlediğimiz muhâsebesi içerisinde uyanık olmalıyız. Bilhassa “kul hakkı” meselesinde, bir iğne kadar bile olsa, harama bulaşmamaya son derece dikkat etmeliyiz.

Kaynak: Dr. Murat Kaya, Ebedi Yol Haritası İslam, Erkam Yayınları