Hayatın İçinde Allah İle Beraber Olmak

Cemiyet Hayatımız

Mânevî anlamda terakkî etmek ve kulluğumuzu nitelikli bir kıvamda sürdürebilmek için ruhbanlığa ve inzivaya gerek yoktur. Dünyadan el-etek çekmek, halkla münasebetlerini tümüyle koparmak, dîni ve dindarlığı yanlış değerlendirmektir. Önemli olan hayatın içinde Allah ile beraber olabilecek bir gönle sahip olmaktır.

“Şâh-ı Nakşbend hazretlerinin yetiştirdiği büyük velîlerden Muhammed Pârisâ hazretleri, hacca giderken yolu üzerinde uğradığı Bağdat şehrinde nur yüzlü genç bir sarrafa rastlar. Gencin birçok müşteriyle durmadan alışveriş hâlinde olup zamanını aşırı dünyevî meşgûliyetlerle geçirdiğini düşünerek üzülür. İçinden:

“Yazık! Tam da ibâdet edecek bir çağda kendisini dünyâ meşgalesine kaptırmış!” der. Bir an murâkabeye varınca da, altın alıp satan bu gencin, kalbinin Allâh ile beraber olduğunu hayretle müşâhede eder.

Bu sefer:

“Mâşâallâh! El kârda, gönül yarda!” buyurarak genci takdîr eder.

Zîrâ bu hâl, “halvet der encümen”, yâni halkın içinde iken bile Hak ile beraber olup, yalnız O’nunla kalabilmek ve kesrette vahdet hâlini yaşayabilmektir.

Muhammed Pârisâ hazretleri Hicaz’a vardığında da Kâbe’nin örtüsüne sarılmış, içli içli ağlayan aksakallı bir ihtiyarla karşılaşır. Önce ihtiyarın, yana yakıla Cenâb-ı Hakk’a yalvarmasına ve dış görünüşüne bakarak:

“Keşke ben de böyle ağlayarak Hakk’a ilticâ edebilsem.” der ve adamın hâline gıpta eder.

Sonra onun da kalbine nazar edince hisseder ki, bütün duâ ve ağlamaları, fânî bir dünyâlık talebi içindir. Bunun üzerine rakîk kalbi, mahzûn olur.”

HAYATIN İÇİNDE DİNDARLIK

Mânevî anlamda terakkî etmek ve kulluğumuzu nitelikli bir kıvamda sürdürebilmek için ruhbanlığa ve inzivaya gerek yoktur. Dünyadan el-etek çekmek, halkla münasebetlerini tümüyle koparmak, dîni ve dindarlığı yanlış değerlendirmektir. Önemli olan hayatın içinde Allah ile beraber olabilecek bir gönle sahip olmaktır. Rabbimiz şöyle buyurur:

Öyle erler vardır ki, onları, ne ticaret ne de alış-veriş Allah’ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoymaz. Onlar, kalplerin ve gözlerin allak bullak olduğu bir günden korkarlar.” (Nûr 24/37.)

Dış görünüş, her şey değildir. Bu bakımdan insanları değerlendirirken sadece bu yönleriyle dikkate almak, kişiyi yanlış ve haksız sonuçlara götürebilecektir. Nitekim bu hususta Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurur:

Size cennetlikleri bildireyim mi? Onlar hem zayıf oldukları hem de halk tarafından zayıf görüldükleri için kimsenin önemsemediği ve fakat şöyle olacak diye yemin etseler, isteklerini Allah’ın gerçekleştireceği kimselerdir. Size cehennemliklerin kimler olduğunu söyleyeyim mi? Katı kalbli, kaba, cimri ve kurularak yürüyen kibirli kimselerdir.”[1]

İnsanlar hakkında hüküm vermek ya da değerlendirmede bulunmak gerektiğinde, rüya, müşâhede, murâkabe ya da hissiyatla değil, ortaya çıkan davranışlarına göre hüküm vermek durumundayız. Onların iç hallerini ise Allah’a havale ederiz. Ancak ferdî mânâda böyle hissiyata sahip olan kimse, sadece kendini bağlayacak şekilde o hissiyatı ile amel edebilir; fakat bunu başkalarıyla paylaşarak, onların da öyle değerlendirmesini kendilerinden isteyemez. İslâmî edeb ve ölçü budur. Nitekim Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) münafıkları bildiği halde, kendilerine Müslüman muamelesi yapmış ve ashabından da öyle davranmalarını talep etmiştir.

[1] Buhârî, “Eymân”, 9, Tefsîru sûre (68), 1, “Edeb”, 61; Müslim, “Cennet”, 47.

Kaynak: Adem Ergül, 365 Lider Davranış, Erkam Yayınları