Havf ve Reca Arasında Olmak Neden Önemli?

İbadet Hayatımız

Müslüman neden Allah'a karşı (c.c) havf ve reca yani korku ve ümit içerisinde olmalıdır? Kulu günaha sürükleyen iki şey nedir? Günahlara karşı dikkatli olmalının maddi ve manevi hayatımız için önemi...

Eğer bu dikkati kaybederse, esfel-i sâfilîne yuvarlanır:

“Âriflerden biri; çamurlu, kaygan bir yolda, dikkatlice yürüyordu.

Fakat bütün gayretine rağmen düştü.

Her tarafı çamur olduğu için, artık serbestçe yürümeye başladı.

Dedi ki:

«–Günaha düşmeden önce günahlardan sakınan adamın hâli buna benzer. Bir defa günaha düştükten sonra, artık aldırış etmemeye başlar.»”

Aslında bu tavır doğru değildir. Zararın neresinden dönülürse kârdır. Tevbe ne kadar erken yapılırsa, o kadar kuvvetli olur. Onu geciktirmek, günahı kolaylaştırır, ıslah-ı hâli zorlaştırır.

KULU GÜNAHA SÜRÜKLEYEN İKİ ŞEY

Böyle bir durumda, gaflet ehlinin daha da beter şekilde günaha dalması iki aşırı uca kaçmasından kaynaklanır:

  • Aşırı ümit
  • Aşırı yeis

Aşırı ümit;

“–Nasıl olsa Allah Ğafûr’dur, Rahîm’dir! Bir gün tevbe ederim.” diye tevbeyi ertelemek ve daha fazla günah işlemeyi kâr zannetmektir. Bir de kendisinden daha beter durumdaki günahkârlara bakar ve kendi günahının daha hafif olduğunu düşünerek, güya vicdanını rahatlatır, kendini kandırır.

Hâlbuki Abdullah İbn-i Mes‘ûd -radıyallâhu anh- bir mü’minin günahını nasıl görmesi gerektiğini şöyle ifade buyurmuştur:

“Mü’min; günahını, altında oturduğu ve sanki üzerine her an düşme tehlikesi olan bir dağ gibi (büyük ve ağır) görür. Bu koca dağ üzerime düşer mi, diye korkar durur.

Fâcir (günahkâr) ise; günahını, burnunun üzerinden geçen bir sinek gibi (ehemmiyetsiz) görür.” (Buhârî, Deavât, 4; Müslim, Tevbe, 3)

Aşırı yeis de;

“–Artık ben Allâh’ın affetmeyeceği bir kul oldum. Bundan sonra tevbe etmeye çalışsam da nâfile! Boşuna uğraşmaya gerek yok!” şeklinde tezâhür eder.

Her ikisi de şeytanın telkinidir.

Âyet-i kerîmede buyurulur:

“De ki: Ey kendi nefislerine karşı israf eden, kendi aleyhine haddi aşan kullarım! Allâh’ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.” (ez-Zümer, 53)

Bu âyet-i kerîme ümit telkin eder, bu sebeple bu âyeti cenâzelerde de okurlar. Hâlbuki devamında bu mağfiretin şartı şöyle ifade buyurulmaktadır:

“Size azap gelip çatmadan önce Rabbiniz’e dönün, O’na teslim olun, sonra size yardım edilmez.

Siz farkında olmadan, ansızın başınıza azap gelmezden önce, Rabbiniz’den size indirilenin en güzeline (Kur’ân’a) tâbî olun.” (ez-Zümer, 54-55)

Demek ki;

Sonsuz mağfireti temennî edebilmek için, Allâh’a yönelmek, O’na teslim olmak, Kur’ân’a ve onun tefsiri olan Sünnet’e tâbî olmak, yani İslâm’ı yaşamak ve yaşatmak lâzımdır. «Bunu yapamam» diye ümit kesme, yoluna gir, adım adım yaklaş. Sen bir adım attıkça, Mevlâ on kat seni yaklaştıracaktır.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2019 Ay: Aralık, Sayı: 178