Hat Sanatının Tarihî Gelişimi

Osmanlı Tarihi

İslami sanatların başında gelen 'Hat sanatı'nın tarihî gelişimi nasıl gerçekleşti?

Hüsn-i hat, Kur’ân-ı Kerîm harflerini estetik ölçülerine bağlı kalarak en güzel bir şekilde ve sanatlı olarak yazmak demektir.

Yani hüsn-i hat, Kur’ân-ı Kerîm’i ona lâyık bir güzellikle yazmak gay­ret ve rikkatinden doğmuş, müstesnâ bir sanattır.

Kur’ân-ı Kerîm, ilk olarak Rasûlullâh -sal­lâl­lâ­hu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in vahiy kâtipleri tarafından yazılmıştır. Ma‘kılî olan bu ilk Kur’ân yazıları, daha sonra kısa bir zaman içinde “Kûfî” yazısı ile tekâmül etmiştir. Hazret-i Ali -ra­dı­yal­lâ­hu anh-’ın yazıları bu tekâmüle çok güzel örneklerdir.

Bu tekâmüle son Abbâsî halîfesi Müsta‘sîm Billâh’ın kölesi Yâkût-i Müsta‘sîmî, kaleminin ucunu eğri kesmek sûretiyle yeni bir hüviyet kazandırmıştır. O, hat sanatında “aklâm-ı sitte” (altı kalem) denilen yazı çeşitlerini olgunlaştırarak çok güzel yazan mânâsına “hattat” ünvanını almıştır.

Yâkût-i Müsta‘sîmî’nin hüsn-i hatta teşekkül ettirdiği ekolü, Osmanlı devrine kadar büyük bir zirve hâlinde devam etti. Yazı yazan herkes onu örnek ve üstad saydı. Daha sonra ise İslâm dâvâsını omuzlayarak ilâhî emânetleri zirvelere liyâkatle taşıyan Osmanlılar, bu sahada da aynı liyâkati göstererek hüsn-i hattı muhteşem bir seviyeye ulaştırdılar. Öyle ki bütün İslâm dün­yasında bu gerçek:

“Kur’ân-ı Kerîm Hicaz’da nâzil oldu, Mısır’da okundu, İstan­bul’­da yazıldı...” şeklinde ifâde ve tescil edilmiştir.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş / Osmanlı, Erkam Yayınları