Hakk Yolunda En Tehlikeli Geçit

Cemiyet Hayatımız

Hazret-i Mevlânâ, “Hak yolunda yürürken…” ibâresiyle başlamak sûretiyle hasedin, müminde de bulunabileceğine işaret ediyor. Bu demektir ki, îmân sahibi olmak, “İnandım!” demekle hased bertaraf edilemez. 

Mesnevî'de anlatılıyor: “Hak yolunda yürürken, hased gelir çatar da gırtlağına yapışırsa, bil ki, bu hasedde şeytanın azgınlığı var.” (c.1, 783)

“Şeytan, Hazret-i Âdem’e hased ettiği için, ona secde etmeğe utandı. Hased­den ötürü, kendini saâdetten mahrûm kıldı.”

“Hakk yolunda hasedden daha zor, daha tehlikeli bir geçit yoktur. Gönlüne hasedi sokmayan kişi, ne mutlu kişidir.”

“Şunu iyi bil ki; bu beden, hased evidir. Ev halkı, bedene âit bütün duygular, idrâk, işitme, görme, takdîr etme duyguları, hased yüzünden kirlenir, pis bir hale gelirler.”

“Beden, hased evidir, ama, Allâh, kâmil insanların bedenlerini tertemiz etmiş, arındırmıştır.”

“«Evimi temizleyin!» (el-Bakara, 125) âyet-i kerîmesi, vücud ve rûh temizliğini emreder. Gerçi, vücud topraktan yaratılmıştır. Fakat, hakîkatte vücud bir nûr hazi­nesidir.”

“İçinde hased bulaşığı olmayan kimseye hased edersen, hile yaparsan, hased yüzünden gönlüne karartılar çöker, lekelenir.” (c.1, 430-435)

HASED İLK DEFA ŞEYTANDA GÖRÜLDÜ

Hased, ilk defa şeytanda görülmüştür. Mâlum olduğu üzere, şeytanın Hazret-i Âdem’e secde etmek hususundaki emr-i ilâhîyi dinlemesine mâni olup onu ilk isyana götüren, “benlik”ti. Ateşten yaratılan kendisini; topraktan yaratılmış olan Âdem’e nazaran daha üstün görmüş ve bu sebeple Cenâb-ı Hakk’a âsî olmuştur.

Şeytan, cin soyundan olduğu için insanlar gibi “benlik”le mücehhezdir. Bu demektir ki, her insanda şeytânî bir veche vardır. Bununsa en dehşetli tezâhürü, kıskançlık ve haseddir.

Beden, -Cenâb-ı Hakk’ın da tavsîfi vechile- bir ev gibidir. Bu evin temizliği ise hasedden arındırılmasıyla mümkündür. İçinde hased barınan bir ev, zehirli gaz atılmış bir mekâna benzer. Orada her zerre varlık, bu zehirli gazdan bir nasib alır. Bu demektir ki, yüreğinde hased taşıyan bir kişi, bütün güzel amellerine hasedle zehir saçar ve kemâl vasfını kaybeder. O hâlde memur bulunduğumuz beşerî arınma ve temizlenmede seviye elde edebilmek için hasedden kurtulmak şarttır. Bu ise diğergâmlaşma sürecini tamamlamakla mümkündür. Diğergâmlaşmanın zemin ve vasıtası ise muhabbettir. Çünkü yukarıda da söylediğimiz gibi sevgi ile teveccüh edilen her varlıktaki nâiliyetler, bizi kendi nâiliyetlerimiz kadar memnun eder.

O hâlde işin başı, muhabbeti şümûllendirmektir. Bu ise, îmânın şekil ve sûretten sıyrılarak, ruh ve öze intikaliyle mümkündür. Ruh incelip zarifleştikçe, dünyaya ait bütün hasedler ortadan kalkar, îmânın lezzeti bütün lezzet ve neşelerin zirvesi hâlini alır. Ruh, hasedden kurtulup seviye kazanmaya başlayınca, malın kalplerdeki telakkîsi de değişir. Şöyle ki:

Şeriatte “senin malın senin, benimki ise benim” iken,

Tarikatte “senin malın senin, benimki de senin” olur.

Hakikatte ise “ne seninki senin, ne de benimki benim, hepsi Allâh’ındır!” telakkîsine ulaşılır.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Âb-ı Hayat Katreleri, Erkam Yayınları