Güzel Eserlerin İnsan Ruhuna Etkisi

Osmanlı Tarihi

Güzellik duygusu, muhtevâ kadar şekil şartlarına da bağlı olarak tatmin olur.

Güzel bir muhtevâ, göze hoş gelmeyen bir şekil içinde, güzelliğinden çok şey kaybeder.

Meselâ gülün yaprakları oval değil de diken gibi sert bir çizgi ile nihâyete erseydi, huzur ve yumuşaklık vermez, rûhu okşamazdı. Yani şekiller, verdikleri intibâ bakımından ruhla son derecede alâkalıdırlar. Huzurlu bir insan sıcak ve ölgün renkleri tercih ederken huzursuz bir insan, frapan, keskin renk ve şekilleri tercih eder.

Siyah renk resmî bir ağırlığı, pembe uçarılığı, beyaz temizliği, kırmızı şiddeti tedâî ettirir. İnsanlar, renk ve şekilleri onların gönüllerinde uyandırdığı bu tesirlerle kabul veya reddederler. Tercihlerin temel sebebi de, işte bu tesirlerdir.

Dolayısıyla insan rûhunu bediî duygular bakımından tatmin eden kâmil ifâde, tenâsüptür. Mîmar Sinan’ın inşâ ettiği minâreler ne kadar mü­te­nâ­sip­tir. Boyları sâbit kalmak şartıyla biraz daha kalın bir gövdeye sahip olsalar, kaba telâkkî edilirlerdi.

Aksine gövdeleri aynı kalmak şartıyla boyları uzatılsaydı, zayıf intibâ verirlerdi. Ecdâd, minârenin eniyle boyu arasında ve onunla bitişen kubbe arasında dengeli bir insan vucûdundaki tenâsübü yakalamıştır.

İşte hayatın sun’î ve tabiî dekorunu teşkil eden eşyâ, bu mantıkla tahlil edildiğinde tenâsübün çeşitli kâidelerini yakalamak mümkün olmaktadır.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş / Osmanlı, Erkam Yayınları