Günümüzün En Mühim Problemlerinden Biri “Tüketim Çılgınlığı”
Günümüzün en mühim problemlerinden biri de “tüketim çılgınlığı”dır. Zira kapitalist, liberalist ve materyalist zihniyetin mahsulü olan ekonomik sistemler; hâkim oldukları medya, moda ve reklâm gücünü de kullanarak, insanların şuur altına dâimâ; “Daha fazlasına sahip olmalısın, daha çok tüketmelisin! Tüketebildiğin kadar mutlu olabilirsin!..” şeklinde, ruhları zehirleyen, nice ocakları söndüren yanlış düşünceleri zerk etmeye çalışıyorlar.
Şeyh Sâdî Hazretleri buyurur:
“Bir seyyar satıcı, tablasına şeker kamışı koyar, sağda solda gezerek satardı. Yolunun üzerinde bir muhterem zâta rastladı ve ona dedi ki:
«‒Efendi Hazretleri! Alınız, paranız olduğunda verirsiniz.»
O muhterem zât ise ona, göz üzerine yazılmaya değer şu güzel cevâbı verdi:
«‒Sen paran için sabırsızlık gösterirsen, sana sözüm geçmez. Fakat şeker kamışına sabretmek için kendime sözüm geçer.»
Arkasından acı bir alacak dâvası çıkacak olan şeker kamışının tadı olmaz.”
TÜKETİM ÇILGINLIĞI
Günümüzün en mühim problemlerinden biri de “tüketim çılgınlığı”dır. Zira kapitalist, liberalist ve materyalist zihniyetin mahsulü olan ekonomik sistemler; hâkim oldukları medya, moda ve reklâm gücünü de kullanarak, insanların şuur altına dâimâ;
“‒Daha fazlasına sahip olmalısın, daha çok tüketmelisin! Tüketebildiğin kadar mutlu olabilirsin!..” şeklinde, ruhları zehirleyen, nice ocakları söndüren yanlış düşünceleri zerk etmeye çalışıyorlar.
Mânevî olgunluktan mahrum nice insan, nefsânî arzularının sürekli tahrik edilmesi neticesinde, hiçbir nîmeti kendisi için kâfî görmeyip kanaatsizlik girdabına kapılıyor. Yeryüzündeki milyonlarca mahrumun hayallerini süsleyen nîmetlere gark olmuş bulunsalar da, âdeta selde sürüklenen kütükler misâli moda ve reklâmların aldatıcı telkinlerine kandıkları için; büyük bir tatminsizlik, iç sıkıntısı, stres, hattâ depresyon yaşıyorlar. Rûhî buhranlara sürüklenmekten kurtulamıyorlar.
Bu hususta mü’min son derece uyanık ve dikkatli olmalı, irâdesine sahip çıkmalıdır.
‒Kendisini, ailesini ve sevdiklerini, küresel şer çetelerinin gönüllü bir esiri durumuna düşmekten korumalıdır.
‒Moda ve reklâmlarla şişirilip köpürtülen, üstelik çoğu zaman da soykırımcı siyonistleri destekleyen firmaların pahalı ürünlerini, ihtiyaç listesine aslâ koymamalıdır.
‒Reklâmlarla kendisine dayatılan ürünlere gerçekten ihtiyacı olup olmadığına; îman firâsetiyle, hür irâdesiyle, akıl, iz’an, insaf ve vicdanıyla karar vermelidir.
‒Günümüzdeki gibi ümmetin mazlumları binbir çile çemberinden geçerken, Gazzeʼde din kardeşlerimiz için bir kap yemek bulabilmek, artık bir hayat-memat meselesi hâline gelmişken; bir müʼmin kendine toplumdaki gâfilleri örnek alarak, hayat standartlarını yükseltme yarışına girmekten hayâ etmelidir.
Unutmayalım ki Allah Teâlâʼnın bizlere örnek nesil olarak takdim edip tâbî olmamızı istediği Muhâcirler ve Ensâr, İslâm fetihleriyle zenginleştikleri zaman bile, evlerinin geometrisini, dekorunu, tüketim tarzlarını çok fazla değiştirmediler. Yıllar boyunca gayr-i irâdî mâruz kalarak sabrettikleri fakr u zarûretten sonra, bolluk ve servetle imtihan edildikleri zaman, bu defa da irâdî olarak kifâyet miktarıyla yetinmeyi tercih ettiler. İhtiyaç fazlası imkânlarını, kendilerini âhirette karşılamak üzere infâk ettiler.
Bu itibarla yüce dînimiz İslâm; “İstediğin gibi kazan, istediğin gibi harca!” şeklindeki liberal bir anlayışı aslâ kabul etmez. Kazanmaya da tüketmeye de ölçüler getirir.
Meselâ Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-, elinde bir et parçası bulunan Câbir -radıyallâhu anh- ile karşılaştığında:
“–O nedir?” diye sormuş, Câbir -radıyallâhu anh- da:
“–Canım çektiği için satın aldığım bir et parçasıdır.” demişti.
Bunun üzerine Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh- şu îkazda bulundu:
“–Her canının çektiği şeyi satın alır mısın? Yoksa sen, «…Siz dünya hayatınızda bütün güzel şeylerinizi harcayıp tükettiniz…» (el-Ahkāf, 20) âyetinde bahsedilen kimselerden olmaktan korkmuyor musun?!” (İbn-i Hanbel, Zühd, s. 124)
Nitekim bir hadîs-i şerîfte:
“Canının çektiği ve arzu ettiğin her şeyi yemen, şüphesiz israftır!” buyrulmaktadır. (İbn-i Mâce, Et‘ime, 51)
Bütün bunlar da, çok kazanmanın insana çok harcama hakkı vermediğini veya çok imkâna sahip olmanın çok tüketmeyi meşrû kılmadığını açıkça ifade etmektedir.
Velhâsıl, kazandığından fazlasını tüketme yolunda nefislerin sürekli kamçılandığı, kredi kartlarıyla harcama imkânlarının alabildiğine kolaylaştırıldığı, dışarıdan yemek sipariş etmekten âdeta evlerde mutfak kültürünün kalmadığı günümüzde; nefislerin dizginlerini sıkı tutmak, hırs, haset, özenti ve tamahtan sakınmak, çok daha mühim bir hâle gelmiştir.
“Onda var, bende niye olmasın?” diyerek, aslında muhtaç olmadığı varlıklara bile sahip olabilmek için borç ve fâiz batağına düşmektense, nefsine sahip olup elindekine kanaat etmek, bir müʼmin için en doğru tercihtir. Elde olmayana hasret duymaktansa, eldekine şükretmek, en akıllıca davranıştır.
Nitekim bu hususta Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz gönül huzurunun reçetesi mâhiyetinde olan, çok kıymetli bir tavsiyede bulunmuştur:
“Hayat şartları sizinkinden daha aşağı olanlara bakınız; sizden daha iyi olanlara bakmayınız! Bu, Allâhʼın size lûtfettiği nîmetleri hor görmemeniz için daha uygun bir davranıştır.” (Müslim, Zühd, 9)
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 2025 – Temmuz, Sayı: 473