Günahlardan Sakındıran Şuur

Tasavvuf

Kullardan kimsenin görmediği yerlerde dahî istikâmet üzere olmak, beşer nazarlarından uzak mekânlarda bile günahlardan sakınmak, ancak “O beni her zaman ve mekânda görüyor!” şuuru içerisinde olmakla mümkündür.

İhsân ve murâkabe hâli, îmânın özü ve cevheridir. Bütün ibâdet ve davranış güzelliklerinde arzu edilen huşû, ihlâs ve takvâ gibi irfan meyveleri, ancak bu kalbî kıvâm ile mümkündür. Zîrâ Cenâb-ı Hakk’ı görüyormuşçasına yapılan her amel-i sâlih, ihlâs dallarını filizlendirir, takvâ çiçeklerini açar ve huşû meyvesini verir. Kullardan kimsenin görmediği yerlerde dahî istikâmet üzere olmak, beşer nazarlarından uzak mekânlarda bile günahlardan sakınmak, ancak “O beni her zaman ve mekânda görüyor!” şuuru içerisinde olmakla mümkündür. Onun için tasavvuf, baştan sona bütün usûl ve erkânında gönlü bu hâle kavuşturma gâyesini hedefler. Hak dostları, bir ömür, hep bu hâlin tahsîli için talebe olmuşlardır.

Bu durumda bize düşen; kalbî seviyemizi yükselterek Allâh’ın, bizim üzerimizdeki müşâhedesini dâimî bir şuur ve idrâk hâline getirdikten sonra, ahlâkımızı, ihsân hâlinin en müşahhas âbidesi olan Hazret-i Peygamber’in -sallâllâhu aleyhi ve sellem- yüksek hâlleri ile mîzân ederek istikâmetlenmektir.

“…Muhakkak ki ihsan sâhiplerine Allâh’ın rahmeti çok yakındır.” (el-A’râf, 56)

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Faziletler Medeniyeti 1, Erkam Yayınları