Gerçek Sevgi ve Muhabbet Nasıl Anlaşılır?

İSLAM VE İHSAN

Gerçek sevgi ve muhabbet nasıl anlaşılır? İspatı nedir? Gerçek sevgiye örnek olarak anlatılan ibretlik bir kıssa...

“Bir padişah, adamları içerisinde bir hizmetkârını çok seviyor ve diğerlerinden üstün tutuyordu. Herkes; Yûsuf -aleyhisselâm-’ın kardeşleri gibi, o sevilen ve üstün tutulan hizmetkâra haset ediyordu.

Sonunda gidip padişaha dertlerini açtılar. Kendilerinde ne kusur olduğunu sordular. Padişah da dedi ki:

«–Ben o hizmetkârımı üstün tutarım. Çünkü onun gözü hiç benden ayrılmaz!..»

Bütün beyler buna çok sevindiler. Padişahın söylediği husûsiyeti basit ve kolay zannettiler.

Hepsi de saf saf dizildiler; padişahın yüzüne bakmaya koyuldular.

Padişah onları seyrediyor, kendi kendine diyordu ki:

«Muhabbet dâvâsında bulunmak kolay; ama ona delil gerek, burhan gerek, ispat gerek.»

Padişah, has perdecisinin kulağına dedi ki:

«–Git, söyle: Davulların bulunduğu yerde ne kadar davul ve benzeri âlet varsa dama çıkarsınlar, hepsini birden yere atsınlar.»

Buyruğunu yaptılar; âlemi birden bir gürültüdür, bir gümbürtüdür sardı; her yan titremeye koyuldu. O korkunç gürültü kopunca beylerin hepsi telâşlandılar, yüzlerini padişahtan döndürdüler, birbirlerine bakmaya başladılar.

O sevgili hizmetkârın ise gözü, padişahın yüzünden hiç ayrılmamıştı; padişah ne hâl alacak, yüzü değişecek mi, ona dikkat ediyordu.

[Bu hâl şu âyet-i kerîmedeki hakikatin temsîlidir:]

«(Mîracda temâşâ ettiği onca hârikalara ve eşsiz güzelliklere rağmen, Rasûlullâh’ın) gözü ne kaydı, ne sınırı aştı.» (en-Necm, 17)” (Mecâlis-i Seb‘a)

Kıssada padişahın tertiplediği gürültülü hâdise, insanın ferdî veya içtimâî hayatında yaşanan imtihanları temsil eder. «‒Padişahtan gözümü ayırmayacağım.» iddiasındaki kişiler, mühim bir hâdise karşısında birden, bütün dikkatlerini kaybediverdiler.

Fakat gerçekten bütün kalbiyle muhabbette sebat eden hizmetkâr ise muvâzenesini bozmadı. Kendi canının derdine düşmedi.

Bu hâdise, bir ibret levhasıdır. Çünkü;

Hem maddî hem mânevî depremlerin, fırtınaların, iptilâların ve ölümlerin devamlı olarak deverân ettiği bir dünyada yaşıyoruz.

İnsanoğlu; hayatı kuşatan bu hâdiseler karşısında, bir sele kapılırcasına hüsrâna mı düşecek, yoksa sadece Cenâb-ı Allâh’a yönelerek tevekkül ve teslîmiyet içinde mi yaşayacak?

Yine hayatında maddî fayda ve sevinç meydana getiren değişiklikler karşısında, şımarıp gaflete ve enâniyete mi düşecek, yoksa şükür ve hamdden ayrılmadan, kendisini muhafaza mı edecek?

İstikameti muhafaza ettirici bir tefekkürle Hazret-i Mevlânâ der ki:

“–Ey insan! Senin gönül dünyan bir misafirhânedir.

Sana gelen gamlar ve sürurlar sende bir misafirdir. Sakın onların dâimî olduğunu zannetme!

Gelen fânî gamlara üzülme, çünkü onlar gidicidir (hepsi de senden ayrılacak birer yolcudur).

Fânî sürurlara da sevinme; zira onların da bekāsı yoktur.”

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2019 Ay: Aralık, Sayı: 178