Gerçek İsraf Nedir?

İbadet Hayatımız

Gerçek israf nedir? Allah'a (c.c) kıyamet günü bize verilen ömrün hesabını verebilicek miyiz? Allah'tan (c.c) ne isteyeceğiz fakat bu kabul edilmeyecek? İşte cevabı...

“Onlar orada şöyle feryâd ederler:

«–Rabbimiz! Bizi çıkar, (daha önce) yaptığımız (kötü amellerin) yerine sâlih ameller işleyelim!»

(Onlara şöyle denilir:)

«–(Evvelâ) size düşünecek kimsenin düşünebileceği kadar bir ömür vermedik mi?

(İkinci olarak) size (Peygamber, Kur’ân ve ihtiyarlık alâmeti gibi nice) îkaz edici de gelmedi mi?

(O zaman niçin inanmadınız?)

Şimdi tadın (azâbı)! Zâlimlerin yardımcısı yoktur!»” (Fâtır, 37)

HADDİ AŞAN KULLAR

“«Ey kendi nefislerine karşı israf eden, kendi aleyhine haddi aşan kullarım!»

Sen sanma ki israf, sadece birkaç kuruşu boş yere harcamandır yahut birkaç merkep yükü buğdayı hesabını bilmeden sarf etmendir yahut da mîrâsa konduğun birçok malı çarçabuk tüketmendir.

Asıl büyük israf, aziz ömrünü harcamandır; çünkü bir anlık ömür, yüz binlerce kuruşa alınamaz.

Yâkutlar, vakitlerle alınabilir ama, vakitler yâkutlarla alınamaz.

Canı altınla satın almadın da, o yüzden kadrini bilmiyorsun!

«Ey kendi nefislerine karşı israf eden, kendi aleyhine haddi aşan kullarım!»

Sandınız ki başkalarına zulmettiniz, hayır siz bu zulmü kendinize ettiniz. Düşmanlarınızın dükkânını yakıyorsunuz diye seviniyordunuz; oysaki kendi dükkânınızı ateşe verdiniz, kendi sermâyenizi yaktınız. Kötülük etme, kötülüğe uğrarsın; kuyu kazma kendin düşersin.

Yoksulun gönlünü kebap edip yiyen zâlim, dikkat edersen görürsün ki kendi budunu kızartıp yemededir.

Hikâye ederler:

Kasabın biri veresiye et verirmiş. Bir çocuk da çırağıymış. Dükkânda veresiyeleri yazarmış. Kasap;

«–Yaz!» dermiş;

«–Filân bu kadar borç aldı, filânda bu kadar alacağımız var.»

Günün birinde yırtıcı bir kuş uçup havadan inmiş; bir parça et kapıp havalanıp gitmiş.

Kasap, yine çırağa seslenmiş:

«–Yaz; etin dörtte bir parçası, şu kuşta; onda da bu kadar alacağımız var!»

Bir başka gün, yine o kuş, âdet edindiğinden gene gelir, et kapmaya uğraşır. Kasap, bir düzen kurmuştur; kuş tuzağa tutulunca başını koparır, öbür kuşlara ibret olsun diye asar.

Çocuk sâfiyetle sorar:

«–Usta, senin kuştaki alacağını yazdım; şimdi kuşun da sende alacağı var, ne kadar yazayım?»

Usta; yenini, yakasını yırtar da der ki:

«–Et işi kolay, fakat baş isterlerse ne yapacağım ben?»” (Mecâlis-i Seb‘a)

RABBİM BİZİ ÇIKAR SALİH AMELLER İŞLEYELİM

Ömür, meccânen verilmiş bir sermâyedir ki, bir gün hesabı verilecektir. Orada inceden inceye bir sual ve hesap olacaktır. Gerek Cenâb-ı Hakk’a karşı, gerek kullarına, gerekse mahlûkāta karşı işlenen suçlar için, çetin bir mahkeme kurulacaktır. Ölmeden evvel ölmek ve muhasebe edilmeden önce nefsi muhasebeye çekmek, bu sebeple bir mü’minin en mühim vazifesidir. Zira âyet-i kerîmede buyurulur:

“Onlar orada şöyle feryâd ederler:

«–Rabbimiz! Bizi çıkar, (daha önce) yaptığımız (kötü amellerin) yerine sâlih ameller işleyelim!»

(Onlara şöyle denilir:)

«–(Evvelâ) size düşünecek kimsenin düşünebileceği kadar bir ömür vermedik mi?

(İkinci olarak) size (Peygamber, Kur’ân ve ihtiyarlık alâmeti gibi nice) îkaz edici de gelmedi mi?

(O zaman niçin inanmadınız?)

Şimdi tadın (azâbı)! Zâlimlerin yardımcısı yoktur!»” (Fâtır, 37)

Necip Fazıl, insanın gafletini şöyle ifade eder:

Tam otuz yıl saatim işlemiş, ben durmuşum!

Gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum.

İşte hayattaki nice işaretler ve imtihanlar, bu muhasebeyi hatırlatan ilâhî îkazlardır. Bu işaretleri okuyabilenler, derhâl tevbe ederler. Dâimâ teyakkuz içinde yaşarlar.

Âyet-i kerîmede buyurulur:

(Rahmân’ın sâdık kulları) kendilerine Rablerinin âyetleri hatırlatıldığında ise, onlara karşı sağır ve kör davranmazlar.” (el-Furkān, 73)

«Âyet» kelimesi, Kur’ân-ı Kerim’de, hem Kur’ân’ın cümleleri için hem de, Cenâb-ı Hakk’ın insanlığa âfakta ve enfüste gösterdiği alâmet, ibret ve işaretleri ifade eder.

İşaretleri ve ibretleri görememenin bir sebebi de, insanın kendisini beğenmesidir. Kibirli kişi, kendi kusurlarını unutur, başkalarının kusurlarını arar, tecessüs ve gıybetle meşgul olur.

Mevlânâ Hazretleri ibretâmiz bir temsille anlatır:

“Çok çirkin bir kişi yolda bir ayna buldu; kaldırıp bakınca orada kendi yüzünü gördü. Yüzü buruştu. Hemen onu yere vurdu da dedi ki:

«–Böyle çirkin bir şey, elbette yere atılır. Benim gibi işe yarar birisi olsaydı, güzel bir yüze sahip olsaydı bu yolda böyle hor hakir kalır mıydı bu hiç?»”

Ayna ve terazi, Hazret-i Mevlânâ’nın temsilleri içinde, hak ve hakikati söyleyen tebliğ ve îkaz ehlini temsil eder. Onlar hep gerçeği gösterirler, hak ve hakikat ölçüsünü temsil ederler.

Fakat gafil kimseler, kendilerine emr-i bi’l-mârufta bulunan, yanlışını hatırlatan, tevbeye, temizlenmeye ve ıslaha davet eden kişilere öfkelenirler. Âdetâ onları ithâm ederler.

Mevlânâ Hazretleri’nin bir başka hikâyesi de bu hakikati şöyle temsil eder:

Bir adam bir ağacın altında uyumuş ve ağzından içeri bir yılan girmişti. Oradan geçen ârif bir atlı, bu hâli gördü. Adamı uyandırdı ve kırbaçlamaya başladı. Ağacın altına dökülmüş çürük elmaları zorla yedirdi ve yine kamçısıyla adamı kovaladı. Bu esnada adam, feryâd edip, bedduâlar okuyordu. Fakat sonunda çürük meyveler ve kovalamaca neticesinde midesi kalktı, ne varsa çıkardı, bu sayede karnındaki kara yılan da dışarı çıktı!..

Adam, bu manzarayı görünce, o ârif atlının, kendisini kırbaçlamasının hikmetini idrâk etti. Bu sefer, ondan özürler dilemeye, eline ayağına sarılmaya başladı.

O ârif atlı; vakit kaybetmemek ve adamı korkuyla perişan etmemek için, ona karnında yılan olduğunu söylememiş, doğrudan onu kurtaracak hamleleri gerçekleştirmişti.

KALBİ TEMİZLEMİN YOLLARI

Peygamberlere kavimlerinin azgın kişilerinin hücumları da böyledir. Eğer idrâk edebilseler, onlara kızamazlar, bilâkis sonsuz teşekkür ederler ve ebedî minnettar kalırlardı.

İlâhî îkazları ve imtihanları idrâk edemeyenler ise, bir müddet sonra o işaretlerden de mahrum hâle gelirler. Pas tutan kalpleri mühürlenir.

O pastan kurtulmanın yolları:

  • Seherlerde tevbedir, istiğfardır, ölümü tefekkür etmektir ve zikrullah ile meşgul olmaktır.
  • Duygulanarak Kur’ân okumaktır.
  • Helâl lokmaya riâyettir.
  • Fâsıklardan uzak durmak ve sâlihlerle, güzel arkadaşlarla beraber olmaktır.
  • İbâdetleri huşû ile îfâ etmeye çalışmaktır.
  • İnfâk etmek, gönül almak ve güzel ahlâkı yaşamaktır.

Cenâb-ı Hak; mânevî körlükten, mânevî sağırlıktan ve mânevî dilsizlikten muhafaza eylesin.

Âyetlerini gören, ibret alan ve ömrünü takvâ ile, sâlih ameller ile tezyîn eyleyen bahtiyar kullarından eylesin. Âmîn…

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2019 Ay: Aralık, Sayı: 178