Gerçek Dost Nasıl Olur?

Hikâyeler

Hazreti Mevlânâ Mesnevî'de “Bir dosta, dostun cefâsı nasıl ağır gelir? Cefâ ve ızdırap bir şeyin içi gibidir. Dostluk onun kabuğuna benzer. Dostluğun belirtisi belâlardan, âfetlerden, mihnetlerden hoşlanmak değil midir? Dost altın gibidir. Belâ ise ateşe benzer. Hâlis altın ateş içinde saf bir hâle gelir.” (c.2, 1459-1461) ifadesiyle gerçek dostluğu anlatıyor.

Eskilerin bir tabiri vardır: “İnsanın asili mihnette, madenin asili ateşte belli olur.” derler. Gerçekten lütuf gibi kahır da bizim içindir. Lâkin bu iki tecellîye de muhatab olanlarda ayak kayması gibi müthiş bir tehlike vardır. Kahır tecellileri karşısında sabredip esbaba tevessül şartıyla rızâ göstermek, onlardan istifadeyi, yani rızâ-yı ilâhîyeyi neticelendirdiği hâlde, isyan etmek helâke götürür. Lütuf da bir mânâda böyledir.

Lütfu Allâh’tan bilip şükretmek, büyük bir feyz ve berekete sebep olduğu hâlde, onu kendi gücünden zannedip kibir ve gurura kapılmak da helâkle neticelenir.

KAHRINDA DA HOŞ LÜTFUN DA HOŞ!

Hak dostları, yani büyük ruhlar; idrak ve iz’ânlarını öylesine vahiyle terbiye etmişlerdir ki, onlar kahırdan da lütuftan karlı çıkar zarara uğramazlar. Onun için böyleleri, “Kahrın da hoş; lütfun da hoş!” diyebilirler. Rabbimizin lütfuyla biz de öyle olmaya çalışmalıyız.

Kahırdan da, lütuftan da gerçek istifâde, ön plandaki sebeplere değil, “müsebbibu’l-esbab” yani en kökteki sebebi kavrayarak Allâh’tan râzı olmaya bağlıdır. Bunu yapabilenler “rızâ” makamına ererler ki, Hazret-i Mevlânâ yukarıdaki beyitlerle bunu ifade etmektedir.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Âb-ı Hayat Katreleri, Erkam Yayınları