Geçmiş Şeriatlerde Kadın-Erkek İlişkisi

İslam Tarihi

Geçmiş şeriatlerde kadın-erkek ilişkisi nasıldı?

Kur’ân-ı Kerîm’de geçmiş peygamberlere verilen örneklerdeki erkek-kadın ilişkilerinde edep ve inceliğin korunduğu görülür. Meselâ;

a) Mısır’ı bırakıp Medyen diyarına giden Mûsâ (a.s.) şehir kenarında koyunlarını sulamak için sıra bekleyen iki genç kıza yardım teklif eder, koyunlar sulandıktan sonra eve giden kızlardan birisi geri gelerek utana utana Mûsâ’nın yanına gelir ve babasının, su çekme ücretini vermek üzere kendisini eve çağırdığını bildirir. Kızların babası ise Şuayb Peygamberdir. Yine iki kızdan birisinin isteği üzerine Mûsâ (a.s.), Şuayb (a.s.)’ın koyunlarına çoban olur ve onun kızı ile evlenir. Kur’ân-ı Kerîm’de uzun olarak anlatılan bu kıssadan günümüz aile yapısı için alınacak ibretler olduğunda şüphe yoktur.[1]

b) Hz. Meryem de gençlik çağında Mescid-i Aksa çıkışında kendisine ayrılan odada yaşarken teyzesinin kocası olan Hz. Zekeriya O’nun yanına girer ve maişeti ile ilgilenirdi. Ancak bu arada meleklerin Hz. Meryem’e yemek ikram ettikleri görülür. Allahü Teâlâ olayı şöyle bildirir: Zekeriya, onun yanına, mabede her girişinde orada bir rızık bulur ve; “Ey Meryem! bu sana nereden geliyor?” der, o da: “Bu, Allah ta­ra­fın­dandır. Allah, dilediğine sayısız rızık verir” [2]

c) Sebe’ Melikesi Belkıs’ın Süleyman (a.s.)’ın hak dine çağıran mektubunu alınca, kavmi ile yaptığı istişare toplantısı Kur’ân’da şöyle haber verilir: “Sonra Melike dedi ki: Beyler! Bu işimde bana bir fikir verin. Bilirsiniz ki, siz yanımda olmadan hiçbir işi kestirip atmam. Onlar şu cevabı verdiler: Biz güçlü kuvvetli insanlarız. Zorlu savaşçılarız. Emir senindir, artık ne buyuracağını sen düşün. Melike: Hükümdarlar bir ülkeye girince, orayı perişan ederler ve halkının ulularını alçaltırlar. (Herhalde) onlarda böyle yapacaklardır, dedi.”[3]

Daha sonra Yemen yöresinden Kudüs’e gelen Belkıs, Süleyman (a.s.)’ın kurduğu medeniyet ve saraylar karşısında hayran kalır ve şu sözleriyle hak dine girer: “Rabbim! Ben gerçekten kendime yazık etmişim. Süleyman’la birlikte âlemlerin Rabbi olan Allâh’a teslim oldum.” [4]

Bu âyetlerde bir kadının, devletin en üst düzey bir görevinde, ciddiyet ve ağırbaşlılıkla ülkesinin problemini görüşmek üzere toplantı yaptığı ve efkâr-ı umumiyeden destek alarak hareket etmeyi tercih ettiği görülmektedir. Diğer yandan heyetleriyle Hz. Süleyman’ın beldesine ve sarayına kadar gelen Belkıs özel olarak yaptırılan billur köşklerde ağırlanmış olup, bu güzel muâmelenin onun hak dine girmesinde etkili olduğunda şüphe yoktur.

Yukarıda belirtilen geçmiş şeriatlar âyet veya sahih hadisle neshedildiği bildirilmediği sürece bizim için de geçerlidir. Nitekim, Allah Teâlâ, şöyle buyurmuştur: “İşte o peygamberler Allâh’ın hidayet ettiği kimselerdir. Sen de onların yoluna uy.”[5]

Sonuç olarak yukarıda arzettiğimiz âyet, hadis ve sahabe uygulamalarından da anlaşılacağı gibi İslâm, erkek ve kadının bir arada bulunmasını prensip olarak yasaklamış değildir. Bu, temelde caiz olup maslahata yönelik bulununca istenen bir şeydir. Ancak bu görüşmenin İslâmî edep ve ölçü sınırları içinde olması gerekir.

Dipnotlar:

[1] bk. Kasas, 28/23-26. [2] Al-i İmrân, 3/37. [3] Neml, 2/32-34. [4] Neml, 27/44. [5] En’âm, 6/90.

Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle Aile İlmihali, Erkam Yayınları