Geçen Yedi Asra Rağmen Eskimeyen Şiirler

Tasavvuf

Aradan geçen yedi yüzyıla rağmen eskimemiş ve Anadolu’nun her bucağı, ona sahip çıkma temâyülü ile kendisine on iki yerde kabir ve makam isnâd etmiş bulunan Allah dostu...

Yûnus Emre’nin vefâtından sonra yıllar geçti. 1948’e gelindi. O yıl, Ankara-Eskişehir demiryolunun genişletilmesi çalışmalarında Yûnus Emre Hazretlerinin türbesi yolun kenarında olduğundan, kaldırılmak istendi. Ancak buna muvaffak olunamadı.

Hattâ döşenen rayların, mânevî bir tasarrufla yerlerinden sökülüp sekiz metre geriye fırlatıldığı rivâyetler arasındadır. Bunun üzerine ona yeni bir türbe yapıp kabrinin nakledilmesine karar verildi. Merâsim yapılmayacaktı. Fakat nakil günü oraya büyük bir kalabalık toplandı. Îlânsız ve dâvetsiz bir şekilde toplanan bu kadar Müslümanın duâları arasında kabir îtinâ ile açıldı. Yûnus Emre Hazretlerinin bedeni aradan yedi yüz yıl geçmiş olmasına rağmen kabrine yeni konmuş gibi taptaze ve rûhânî idi.

Çünkü Yûnus:

Yûnus öldü deyu salâ verirler

Ölen hayvan imiş âşıklar ölmez!”

dediği gibi ölmemiş, sadece dünyasını değiştirmişti.

Nitekim onun eserleri, îman, ahlâk ve fazîlet sahibi gönüllerde hâlâ en canlı şekilde yaşamaktadır. Yûnus Emre, tarihe silinmez bir mühür vurmuştur. Kendisinden sonra aynı isimle ve aynı tarzda yazan nice şâirler gelmiştir. “Yûnus şâirleri” silsilesi oluşmuştur. Aynı zamanda birçok köy ve kasabaya “Emre” adı verilmiştir. Bu hâl, onun ihlâsının bereketli bir neticesidir.

TÜRKÇE KONUŞULAN TÜM MEMLEKETLERDE BİLİNİR!

Şimdi Yûnus Emre Hazretleri, sahip olduğu mânevî makâmına ilâveten milletimizin âdeta müşterek dehâsını temsil etmekte, millî tefekkür ve tahassüsün en mükemmel bir semeresini ortaya koymaktadır. Bu sebepledir ki, aradan geçen yedi yüz yıla rağmen eskimemiş ve Anadolu’nun her bucağı, ona sahip çıkma temâyülü ile kendisine on iki yerde kabir ve makam isnâd etmiş bulunmaktadır.

Onun sihirli, rûhânî ve sırlı dili de, nâdiren Arapça ve Farsça kelimeler ihtivâ etmekle beraber sâde bir halk lisânı olarak yedi asır sonra bile anlaşılabilmektedir.

Şeyh İsmail Hakkı, Yûnus Emre hakkında:

“Onun nazmettiği mârifetler, Türk lisânı üzere hiç kimseye nasîb olmamıştır. Ondan sonra gelip nazm-ı maârif eden herkes, onun sofrasında tufeylî olmuştur.” demektedir.

Gerçekten Yûnus, yedi asırdan beri Türkçe konuşulan bütün memleketlerde gölgesini yaymış, câhil veya âlim herkes tarafından şiirleri ezberlenir olmuştur. O, güzel ve temiz Türkçe’siyle Âşık Paşa’dan Necip Fâzıl’a kadar nice şâirlere numûne bir rehber olmuştur.

Ancak pek hazindir ki, bugün güzel Türkçemiz’e karşı sistemli bir şekilde âdeta büyük bir suikast icrâ edilmektedir. Şâyet bâzı gâfil mütefekkirlerimizin de iştirâk ettiği bu hâl devam ederse, millî vicdânı besleyen daha nice feyizli kaynaklardan dün olduğu gibi bugün de mahrum kalacağımız âşikârdır. O hâlde bunun önüne geçmek için gerekli şuur ve gayretlere ilâveten bilhassa Yûnus’umuzu genç ve dinç îmanlı nesle lâyıkıyla tanıtmamız, elbette ki zarûrîdir. Bundan, yani kendisini tanıyıp da binbir selâm ve Fâtihalarla yâd edenlerin devam etmesinden, onun muazzez rûhu da şâd olacaktır inşâallâh.

YÛNUS’UN SELAMINI GETİREN DİZELER

İşitmemek mümkün mü? İşte rüzgâr mâzîden estikçe yedi asır öteden Yûnus Emre Hazretlerinin şu selâmını hâlâ getirmektedir bize:

Biz dünyâdan gider olduk; kalanlara selâm olsun!

Bizim için hayır duâ kılanlara selâm olsun!

Ne mutlu ardında böyle bir selâm bırakabilen gönül erlerine!

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Âbide Şahsiyetleri ve Müesseseleriyle Osmanlı, Erkam Yayınları